24 Kasım 2010 Çarşamba

Kadın eleştirisi-1: Güçlü kadın daha mı az/fazla dişidir?

Henüz başlarken belirtmem gereken, amacımın hiçbir belli ideolojiye sahip olan/olmayan, feminist olan/olmayan kadını yermek olmadığıdır. Bana göre tüm kadınlar değerlidir, üstelik hak ettiği değere (birçok toplumda) henüz layık görülmemiştir.


Ne var ki bu, hemcinslerimi gözlemleyip yorumlamamam ve eleştirmemem gerektiği anlamına gelmez. Ataerkil toplumu eleştiriyoruz. Erkekleri (hepsini değil tabii ki) eleştiriyoruz. Kadını es geçmek çifte standarttan öte, savunduklarımızı zengin göstermez, aksine kurutur. Toplumun parçası olan iki ayrı cinsiyetin birbiriyle mutlak ve zorunlu etkileşimini göz ardı etmiyorsak kendimize de bu anlamda zaman ayırmalıyız diye düşünüyorum.

12 Kasım 2010 Cuma

“Birçok feministe anlatamadığım da budur!”


Önceki yazımda yer verdiğim bir ifadenin, okur önerisi * ardından biraz açıklama gerektirdiğini düşünüyorum. “Birçok feministe anlatamadığım da budur!” derken, her ne kadar tüm feministleri kast etmesem de; hangi feministlere veya hangi eğilimlere sahip feministleri kast ettiğimi belli etmemiştim.

Bu yüzden, söylediklerime netlik kazandırmaya ve feminizm akımlarını ayrı ayrı ele almaya karar verdim, böylece ben de yazarken öğrenmiş oldum:

Amazon Feminizm: Hem gerçek hem kurgusal anlamda, edebiyatta ve sanatta bir “kadın kahraman” resmi üzerine odaklanır; özellikle fiziksel eşitlik konusuyla ilgilenir. Klişe cinsiyet rollerine ve kadınlara ayrımcılığa; bilhassa pasif, zayıf ve fiziksel anlamda çaresiz kadın imajına karşı koyar.

5 Kasım 2010 Cuma

Evet, mümkün...



İlk tartışma sorusunu ve argümanı sonuçlandırmadan bırakmıştım. O yüzden aynen devam:

Bu nasıl mümkündür? Tek şansı dışarıdan bakabilmesi ve fark edebilmesidir ancak bu şans ona tanınmamıştır. 

…öyleyse kadının bu şansı kendisine vermenin ilk yolu, kendi sorumluluğunu alıp değerinin ve öneminin farkına varmasıyla olabilir. Farkındalığı artan kadın zaten bunu hayata geçirmek için; kendisinin çocuk dünyaya getirme ve büyütme makinesinden (Osho, 1996) başka birşey olmadığı düşüncesinden kurtulacak, hayattaki amacının erkeği (sevdiği kişiyi değil, erkeği) mutlu ve memnun etmek fikrinden ve bu yönde şartlandığı daha bir sürü şeyden vazgeçecektir.
Tabii ki bu, tek tarafın, tek yönlü birşeyler yapmasıyla kolay değişecek bir düzen değildir, zira insan ilişkileri sürekli birbirleriyle etkileşim içindedir. Zaten sadece kadınların farkındalığının artmasını sağlamak yeterli olmayacağı (ilk temel şart da olsa) gibi bu, erkekleri dışlamak olur. Bu da, karşı tepkiyi, iletişimsizliği ve yanlış anlaşılmayı beraberinde getirir (Birçok feministe anlatamadığım da budur!).

Bu bağlamda erkeğin yapması gereken de, kadının değerini ve önemini anlaması, onun varoluşunun kendi varoluşuna hizmet etmek olmadığını fark etmesi ve onu özgür kılmasıdır. Elbette bu, birçok erkeğin işine gelmeyecek bir durumdur ancak bu bile değişebilir, çünkü gerçek anlamda özgüveni tam olan erkek, zaten kadının bu konumda ve durumda olmasına ihtiyaç duymayacak, onun kendinden menkul olduğunu bilecek ve onu özgür kılacaktır. Burada önemli olan bir nokta; "insanlar şöyle yapmalı, böyle yapmalı... " vb. faydasız askeri söylemlere asla prim vermediğim ve bence verilmemesi gerektiğidir. Kimseye zorla, kendisi için daha iyi olacaksa bile bir fikir veya bakış açısı beğendiremezsiniz. Örgütlenip çoğalıp slogan atarak ise iyice uzaklaşırsınız. Birebir, hoşgörülü ve telaşa yer vermeyen bir iletişimdir kast ettiğim. Uzun bir süreçtir belki, ama en azından daha olasıdır.

Başlıktaki soruya çocuk bakımı “sorunu” gibi yaklaşmamın nedeni, söz konusu soru sorulduğunda çoğunluğun hemen verdiği cevabın veya arkasına sığındığı ilk meselenin çocuk olmasıdır. Elbette sadece bu değildir, kadına atfedilmiş daha bir sürü görev vardır. Bu sadece başa çıkması daha zor gibi görünen bir meseledir. Kadının, ondan beklenen yükümlülüklerle olan ilişkisinin algısı değiştiği zaman, doğasına ters düşmeden modern ekonomik düzende yerini alarak özgürlüğünü kazanabilir. Bu uzlaşma mümkündür. Dünyada örnekleri de vardır. Ve bu örnekler istisnasız kadın ve erkek eşitliğinin en çok sağlandığı ülkelerdir (bkz. Küresel Cinsiyet Eşitsizlği Endeksi, Dünya Ekonomi Forumu).

L

3 Kasım 2010 Çarşamba

● Kadın doğası ile modern kadının sosyo-ekonomik statüsünün uzlaşması mümkün mü?



Kadın doğurandır, üretendir. Doğası gereği çevreden çok kendisiyle ilgilidir. Yine doğası gereği yuvasına ve yavrularına esas olarak sahip çıkan varlık da odur. Bu bağlamda kadının evde oturması ve bebeklerini büyütmesi beklenir, çünkü yaptığı en iyi işin bu olduğu düşünülür. Ancak bu yanlıştır, bir kadın bunu doğası gereği yapar. Hayatını kazanmak için (ve belki de sadece sevdiği için) çalışmak ise tamamen farklı bir olgudur ve her kadın bunu da yapabilir, tabii eğer isterse. Çalışma hayatında da, dışarıda da kadına ihtiyaç vardır ve onun yeteneklerine de.

2 Kasım 2010 Salı

Neden Zigot?


"Bu blog'un adı neden zigot? Hem o da ne?" diyenlere:
Zigot: Erkek ve dişi gametin birleşmesiyle oluşan döllenmiş hücre. veya:
"biri anneden (oosit), biri babadan (sperm) gelen iki eşey hücresinin birleşmesi (fertilizasyon) sonucu oluşan diploit hücre" de diyebiliriz.


Zigotu meydana getiren hücreler kendi başına güçsüz, kararsız, eksik ve kısa ömürlüdür. Ancak birleştiklerinde oluşan şey tamamlanmış, kararlı ve mükemmel olan yeni bir yaşamdır.

Bunu büyük ölçüde yin-yang kavramına benzetebiliriz: Çünkü Yin ile Yang, aynı bütünün birbirini tamamlayan iki parçasıdır. Bu parçalar birbirine oldukça zıttır, ikisinin de kendine özgü güzellikleri ve zayıflıkları vardır ama birbirini tamamlayarak bunları dengelerler. Kadın ile erkek de bu bütün gibidir. Bu betimlemeden hiçbir farkı yoktur. Ve bu güzeldir, doğanın gereğidir. Bu böyle olmasaydı doğa bir devinim içinde olamazdı ve yaşam da olamazdı.

İlk bakışta biyoloji veya Zen felsefesiyle ilgiliymiş gibi görünse de, bu blog kadın üzerinedir. 
Blog adresinin "zygotos" olmasının sebebi; Türkçesi olan "zigot" un daha önce kullanılmış olmasıdır, Yunanca daha havalı olduğu için değil =)

Kadın konusunda yazmaya başlamam çok yeni sayılır. Beni şaşırtan, yazıların beklediğimden hızlı ve doğurgan olmasıydı. Muhtemelen, evin bodrum katı diyebileceğimiz depo amaçlı kullanılan, “karanlık” bir yerinde biriktirmiştim hepsini. Işığı yakıp ortalığı karıştırınca da çok şey çıktı haliyle. Yaklaşık son bir yıl içinde ise tanık olduğum bazı olaylar, gözlemlediğim birtakım tartışmalar ve her gün duyduğum cümleler sonunda bunları yazıya dökmeme neden oldu.

Kısacası, orada burada çeşit çeşit insanla tartışmak, bir şeyler anlatmaya çalışmak ve bu sırada kendimi paralamak yerine bunları ifade etmeliyim diye düşündüm. Ardından çok sevimli bir arkadaşım; “Blog açmalısın, Lalehan!!” dedi. Ve onu dinledim.


Amacım kamplaşma ya da fanatizm yaratmak değildir. Zira, böyle şeylerden nefret ederim ve her zaman zararlı olduklarını düşünmüşümdür (bunları ifade ettiğim yazım da olacak). Bu blog erkek düşmanı değildir. Bu blog’un temel amacı okuyanlarda biraz da olsa farkındalık yaratabilmektir. Bir yazar kabiliyetine sahip olduğumu düşünmediğim için okuyucuyu bağlayacak akıcı bir dil kullanamamış olabilirim. Ancak beni daha çok ilgilendiren; okuyucunun, kadın veya erkek, tavrımı samimi bulmasıdır.


=)


L


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...