Henüz başlarken belirtmem gereken, amacımın hiçbir belli ideolojiye sahip olan/olmayan, feminist olan/olmayan kadını yermek olmadığıdır. Bana göre tüm kadınlar değerlidir, üstelik hak ettiği değere (birçok toplumda) henüz layık görülmemiştir.
Ne var ki bu, hemcinslerimi gözlemleyip yorumlamamam ve eleştirmemem gerektiği anlamına gelmez. Ataerkil toplumu eleştiriyoruz. Erkekleri (hepsini değil tabii ki) eleştiriyoruz. Kadını es geçmek çifte standarttan öte, savunduklarımızı zengin göstermez, aksine kurutur. Toplumun parçası olan iki ayrı cinsiyetin birbiriyle mutlak ve zorunlu etkileşimini göz ardı etmiyorsak kendimize de bu anlamda zaman ayırmalıyız diye düşünüyorum.
Biraz sohbet etseniz onlardan biriyle, edineceğiniz izlenim; özgüvenlerini kazanmış ya da kendi yaratmış olduklarıdır. Artık hiç kimseye ihtiyaç duymadıklarını düşünürsünüz. Giydikleri mini şort (nedense çok rastladım) ve çok zarif elbiselere rağmen yine de tuhaf bir şekilde dişi görünmezler.
Bana göre bu imajın altında yatan; bir savunma güdüsüyle, kendilerinde yarattıkları, “bana zarar veren kimse ona benzeyip silahlanırım” zihniyeti. Tamam, hayatlarındaki önemli bir erkekten veya genel anlamda erkeklerden kazık yemiş ve hâlâ da yiyor olabilirler. Peki erkeğe benzemeye çalışmak onları korur mu? Bir çıkış yolu sağlar mı? Bence bunun cevabı kocaman bir ‘hayır’.
Hiçbir şey elde edemiyor değiller tabii ki. Örneğin bu imajla hayatlarına kolayca başka erkek sokmamayı başarıyorlar. Bazıları bu sert ifadeyle hakkı olduğu düşündüğü şeyi daha çabuk elde ediyor olabilir. Hatta bazı feminist grupların sevilen üyeleri veya liderleri bile olabilirler. Fiziksel üstünlük için çabalayıp vücut geliştiriyor bile olabilirler.
Peki aslında mutlular mı? Gerçek anlamda güçlüler mi?
Öyleyse dönelim başa ve sorumu kendimce cevaplayayım; evet, feminizm veya tepkisel ideolojilere sahip veya yaşam mücadelesinde yalnız kalmış ve bunu başarmış birçok kadının öz doğalarını bir şekilde yadsıdıklarını ve belki de bastırdıklarını düşünüyorum. Bununla beraber, asıl güçlü ve aynı zamanda mutlu kadının; doğasına rağmen değil, doğasıyla birlikte ve uyumlu hareket eden kadın olduğunu düşünüyorum. Unutmayalım, tepkisellik gerçek bir güç değildir; savunma mekanizmasıdır.
L.
L.
Lalehan,
YanıtlaSilHenüz yeni başladım blogunu okumaya ama çok vaatkar göründüğünü söyleyebilirim, eline sağlık! Diğer yazılarını da okuduktan sonra daha kapsamlı bir yorum yapacağım ancak şimdilik senle iyi anlaşacağız gibi görünüyor. En çok da "doğasına rağmen değil, doğasıyla birlikte ve uyumlu hareket eden kadın" sözün dikkatimi ve takdirimi topladı.
Yazmaya devam...
selam kutsalfahişe,
YanıtlaSildeğerli yorumun için çok teşekkürler. ayrıca ben de senin blogunu -henüz çok az okuyabildim ama- çok beğendim.
bu sözün bir kadının dikkatini çekmesi sevindirici gerçekten, memnun oldum =)
sevgiler
Olaya bilimsel açıdan yaklaştığımda ben bu soruya "hayır" cevabını veriyorum. çünkü kadın tek başına dizginleri kendi eline almışsa vücudundaki testeron hormonu da yükselişe geçecektir ya da yüksek olduğu için dizginleri ele almıştır. toplumcul açıdan bakarsak soruya "evet" yanıtı verilebilir. daha dişidir daha korumacıdır daha sahiplenicidir gibi..
YanıtlaSil@Erkek Adam:
YanıtlaSiltoplumsal açıdan baktığımızda daha "korumacı" olacağından daha "dişi" olacağını düşünmemiştim hiç. Belki de "güçlü" deyince anladıklarımızın farklı olmasındandır. Örneğin benim anladığım- daha çok da gözlemlediğim; tepkisellik barındıran bir güç. Bir çatışma, savaş halinde. Kendini daima ifade etmeye çalışan, yanlış anlaşıldığını bilen ve bu yüzden tekrar aynı şeyleri söyleyen.