Az önce duyduğum bir film repliği, şimdiye dek yüzlerce kez duyup yaka silktiğim benzer cümlelerin bir başka ifade ediliş şekli:
"Şimdi... Seni üç gün sonra geri istiyorum. Ot yok. Peyot* yok. Kadın yok. Martha, onun beladan uzak durmasını sağla."
Repliğin geçtiği film 19. yüzyıl Amerika'sını konu alıyor. Elbette dibine kadar ataerkil olacak, bu cümleye şaşırdığımdan değil burada dile getirmem. Ancak hep tuhaf gelmiştir bir erkeğin bir kadınla ilişki/flört/cinsel deneyim yaşama olasılığının "bela" diye addedilmesi. Bunun altında kadını sadece "ödül" olarak görme ve zor zamanlarda nefsine hakim olma gerekliliği düşüncesi mi var, kadını "tehlikeli" birşey olarak görüp "beladan korunma" güdüsü mü? Daha çok ikincisi gibi görünüyor. Peki, kadın nasıl belaya yol açabilir? En başta, neden yapsın ki? Bir kişi, kötü bir insan olduğu için kötülük yapar, kadın olduğu için değil.
Kötülüğün cinsiyetten bağımsız beşeri bir özellik olduğunu, konunun sonuca gitmesi açısından şimdilik yok sayarsak, kadın neden kötülük yapar? Kadının kötülüğe başvurması; onurunun zedelenmesi, intikam isteği veya kendini koruma güdüsü ile olur çoğu kez. Peki onuru neden zedelenir? Erkektir zedeleyen. Hatta "onur" kavramının ataerkil düzende kadına yüklediği görev ve baskıyı düşünürsek, tekil olan erkeği de değil, sistemin mimarı olan erkekleri gösterebiliriz sebep olarak. Kimden intikam almak ister? Erkekten. Büyük olasılıkla, az önce geçtiği gibi, onuru zedelenmiş veya kandırılmıştır. Kendini neden korur? Erkeğin duygusal veya fiziksel olarak zarar vermesinden korkar. Çünkü bu, küçük bir kız çocuğuyken bile büyükannesinden, annesinden dinlediği masallardan öğrendiği birşeydi: Kendini erkeklerden koru...
Demek ki bir kadının belaya yol açabileceği varsayımı aslında düpedüz erkeğin kadını nasıl gördüğünü, nasıl değerlediğini,nelerle ilişkilendirdiğini, ona nasıl yaklaştığını afişe ediyor.
Buradan da şu çıkarım mecburen geliyor akla: Sakın kadınların "belaya yol açma" tehlikesi, ataerkil düzendeki konumları olmasın? O hâlde erkeklerin kendi kendilerine yarattığı bir "korku düzeni" söz konusu. Yoksa ben mi yanlış yorumluyorum?
Repliğin geçtiği film: "Ravenous"
*Türkçe karşılığı da peyote diye biliniyor, ama replikte geçeni kabul ederek yazdım.
Olay karşı cins ile ikili ilişkilerde özellikle işin içinde cinsellik varsa "mantık" kavramının yok olması ya da yok olması demeyelim azalması ile alakalı. Kişinin iç dünyasını stabil tutmakla alakalı sanırım, zira ot, peyot ve kadın bir erkeği heyecanlandıran şeyler. Bu yüzden "bela" olarak söylenmiş.
YanıtlaSilselam Caguta ;)
Sildediğine aynen katılıyorum fakat her zaman yaptığım gibi cümleyi tersten de okuyup ortada bir dengesizlik veya başka birşey olduğunu göstermek amacım. şimdi ben şöyle okumak istiyorum mesela: "Ot yok. Peyot yok. Erkek yok. Thyrone, onun beladan uzak durmasını sağla." diyen bir kadın olsun (Aynı anda bir erkekten de yardım istendiğini vurgulamak istedim). Bunu gözümüzde canlandırdığımızda gerçek hayatta bir düzleme oturtamıyoruz, garip geliyor kulağa değil mi? Nefsine hakim olması istenen veya iç dünyasını stabil tutması istenen bir kadın için bu cümleyi sarf ederler mi? Belki senin benim çevremde rastlanır böyle şeylere ama toplum genelinde? Kadın için aynı konjonktürde olabilecek öğütler bir erkekten uzak durmayı değil; olsa olsa tatlı yemeyi bırakmayı, alışverişe ara vermeyi vs içerebilir. Gerçi burada modernizm ürünleri de devreye giriyor, bunu atlayalım. O hâlde ya erkek kadını heyecanlandıran birşey değil (kadının daha sağduyulu olduğunu hesaba katsak bile), ya da erkek hiçbir koşulda "bela" değil.
Aslında şimdi aklıma gelen başka sakat bir mesaj daha var; o da kadının "mutlak iyi" addedilmesi. Bela, kötü alışkanlıklar sadece erkeğin konusu, kadının değilmiş gibi. Halbuki kadınlar da, buradaki deyimle, ota, peyota, erkeğe meyledebilir. Kadından bu tarz beşeri özellikler ayıklanmış gibi geliyor bana -ki bu, insan doğasının sadece kadından iğdiş edilmesi demek oluyor.
yorumun için çok teşekkür ederim Caguta, yine beklerim ;)
Sağol canım yorum yapmasam da buradayım zaten.
YanıtlaSilYorumunla yazını daha iyi anladım şimdi.
Seninde ifade ettiğin gibi yaşadığımız toplumda (yani sadece Türkiye olarak düşünmeyelim dünyanın eşitliği sağlayamamış bir çok bölgesinde) genel düşünce böyle.
Biraz alakasız olacak ancak şu da var ki bir erkeğin bir kadına meyil etmesi ile bir kadının bir erkeğe meyil etmesi arasında "gen" faktörü ile farklılıklar olduğunu düşünmekteyim. (hani şu soyu devam ettirme, daha çok çocuk yapma güdüsü) Şu devirde eşitlik şu şekilde sağlanmakta erkeğin çok eşlilik güdüsü törpülenmekte, duygusal yönü ön plana alınmakta, toplum ahlakının doğruladığı tek eşlilik, sadakat ve aile kavramları ön plana çıkarılarak bu yapılmakta. Yani erkek kadına yaklaştırılarak eşitlik sağlanmakta.
Ha bu yazdıklarımdan şu çıkarım yapılmamalı, kadın çok eşli olamaz. Elbetteki bir kadın da bu şekilde davranış gösterebilir, gen veya hayat görüşü olarak. Doğru olan aksidir diyemem.
Yani yine o meşhur repliğe gelirsek bu konular o repliği çok normal karşılamamızı sağlıyor.
Caguta; hep savunduğum şeyleri tam on ikiden vurmuşsun =)
Sil"Şu devirde eşitlik şu şekilde sağlanmakta erkeğin çok eşlilik güdüsü törpülenmekte, duygusal yönü ön plana alınmakta, toplum ahlakının doğruladığı tek eşlilik, sadakat ve aile kavramları ön plana çıkarılarak bu yapılmakta. Yani erkek kadına yaklaştırılarak eşitlik sağlanmakta."
blogda zaman zaman eleştirdiğim şeylerden biridir toplum ahlakının doğruladığı tek eşlilik.. bana göre mevcut ahlak anlayışı, hele de kadın-erkek ve yaşam biçimlerine gelince baştan sona çarpık. ve ikiyüzlü. ama zaten ben feminizm anlayışımı ima ettiğim her yerde bu çarpıklığı da dile getirmeye gayret ederim. şöyle ki; modern evlilik kurumunun aynı anda hem eril bir icat olup hem de asırlar sonra en çok erkeği korkutan birşey olması bana çok anlamlı gelir. ve bir kadın ve erkeği evlendirme yetkisine sahip bir din adamının olması da. sadakat kavramının tek eşlilikle ilişkilendirilmesi de öyle.. mevcut aile yapısını da eleştirdiğime rastlamışındır belki blogda..
evet, erkek kadına yaklaştırılarak eşitlik sağlanmakta. ama bu, demin bahsettiğim gibi eril manipülasyonlar yüzünden mecburen böyle oldu. 20. yüzyılın yükselen değeri insan hakları anlayışı ile eski çağların eril planları örtüşemedi. neticede erkek de bu yönden baskı görmeye başladı.
çok eşlilik ve erkek-kadın doğasına gelince.. yine çoğu feministin aksine erkeğin çok eşliliğe daha yatkın olduğunu teslim ederim. senin de dediğin gibi, daha çok yavru meydana getirme güdüsü, hatta olası en iyi yavruyu meydana getirme hırsıyla değişik zamanlarda değişik kadınları beğenip cinsel edimini gerçekleştirebilir. kadın da olası en iyi yavruyu meydana getirme güdüsünü taşır ama daha fazla eş deneyimlemekten ziyade (tabii ki o da var) uygun gördüğü eşi gelecekteki huzur ve güveni düşünerek elinde tutup tutamayacağını göz önüne alarak eylemde bulunur. bu, çifte standart değil. sadece doğa, yapacak birşey yok.
o meşhur replik, bunları söyleyince daha mantıklı görünse de yine ve ısrarla takılmamdaki neden; bu tarz söylemlerin toplum genelini (evet, sadece Türk toplumu değil elbette) kolayca etkilemesidir. insanların bunu "doğru" kabul edip tersini "yanlış" diye yaftalamasına kolaylık sağlamasıdır. film, bu yanlışlık üzerine bir taş daha koymuş sayılmaz ama mevcut anlayışın bir tezahürü.
Merhaba Lalehan;
YanıtlaSilYüzyıllardır 'Zevk' Kelimesi hep kötü adledilmiştir.Ki özellikle cinsellik'de alınan zevk.cinsellikte erkek, çok çabuk orgazma/zevke ulaştığından hep yoldan çıkan,O anı isteyen,sadece kendini düşünen biri olarak görülmüş,bu zevki veren kişide kadın olduğundan ,kadın her zaman ezilmiştir,kötülenmiştir.Durum böyle olunca,aslında zevkle kadın eşleştirilmiş ve kötü!! zevki veren kadın kötülenmiştir.
kısacası kadın kötü değil,az votka vardır:)
selam yeniden bytheway, sanırım birçok edim gibi cinselliği de erkek odaklı görmek ile ilgili diyorsun sanırım.. katılıyorum. yorum için teşekkür ederim bytheway.
Silkadının erkeğin namusunu koruduğu düşünülen bizim ki gibi toplumlarda kadın erkeğinin sözünden çıktığı vakit başına bela açmasından korkulur.Ancak ve ancak ilkel toplumlarda görülebilecek hadiseler bunlar..Ve kadının dişiliği, cinsel olarak doyumsuz toplumlarda bir silah olarak algılanır. Bu yüzden kadın cinselliğini silah olarak kullanıp entrika çevirdiği vakit erkeklerin başına bela olabilecek kapasiteye erişir..
YanıtlaSilkadın da, tıpkı erkek gibi egosuna yenilebilir ve kullanacağı silah erkeğinkinden farklı olacaktır: entrika. psikolojik ve fiziksel şiddetten daha sinsi ve tehlikeli olabilir bu.
Sil