Aslında ilk düşündüğüm başlık "Babalar Günü'nün Samimiyetsizliği Üzerine"ydi. Fakat sonra bunun haksız bir genelleme olabileceği kanısına vardım. Neticede çocuğuna iyi bir baba olmak için çabalayan ve bunu başaran çok erkek var. Babalar Günü'nü babasına şükranını sunmak, onu sevdiğini göstermek için bir bahane olarak kullanan ve bunu içtenlikle yapan çok çocuk (gerçi çocuklar yapıyorsa içtendir çoğunlukla) ve yetişkin de vardır.
Babalar Günü'nün düşünülmesi ve ilan edilmesi bana hep zorlamaymış gibi gelmiştir. Sanırım bu kanıya ilk yol açan şey, Anneler Günü'nün mayısta kutlanmasının (dünyada farklı tarihlerde kutlayan çok ülke var fakat çoğunluk mayıs) hemen ardından "babaları da unutmayalım" dercesine haziranda kutlanması. İkincisi, Babalar Günü'nün kabul görmesinin neredeyse yarım asır almış olması. Üçüncüsü de; erkek ebeveynliğe inanmamam, daha doğrusu onu toplumsal bir olgudan ibaret olarak görmem.
Ne var ki henüz yazıya dökmeden anladım ki yanılgılarım ve önyargılarım olmuş. Örneğin Babalar Günü'nün haziranda kutlanmasının sebebi; bu günün kutlanması gerektiği fikrini ortaya atan Sonora Smart Dodd adlı bir Amerikalının babasının doğumgününün haziran ayında olmasıymış(1). Günün kabul görmesi ise gerçekten uzun ve gel-gitli bir süreç, öyle ki halk bu girişimi Anneler Günü'nün olmazsa olmazı haline gelmiş ticari hareketliliği sürdürme amaçlı bir eylem olarak görmüş ve dikkate almamış ki, bu aslında beni şaşırtan birşey oldu çünkü tüketmeye bayılan Amerikan halkının böyle bir tepki vereceğini düşünmezdim. Bunun yanında bir de Amerikan aile yapısı hep "güçlü, koruyucu baba" figürünü hatırlatır. Bu yönüyle de ataerkildir. Halkın tam tersine, "baba da hatırlandı sonunda" diyerek üzerine atlayacağını beklerdim, keza Amerikan siyasi figürlerinden de... Ancak Babalar Günü'nün resmi tatil olarak yasallaşması ancak 1972'de Nixon'ın imzasıyla mümkün olabilmiş(2).
Baba figürünü hâlâ doğal değil de toplumsal bir olgu olarak görmemde etkili olan şey ise daha çok gözlemlerim: Çevremde gördüğüm (keza kültürel ve medya araçlarından da edindiğim izlenimler) erkek ebeveynlerin büyük bir çoğunluğu; çocuğunu koruma, ona bakma güdüsüyle değil de, daha ziyade evlilikle edindiği toplumsal statüsünün gereklerini yerine getirdiği için yapıyor çocuğunu ilgilendiren birçok şeyi. Elbette ki sevmediklerini, sadece mecburen yaptıklarını iddia etmiyorum fakat eminim ki evlilik kurumu denen birleştirici, bireyleri aynı hanede tutan bir sözleşme olmasaydı baba hergün ve daima çocuğunu görme ihtiyacı bile duymazdı.
Baba olgusu ve modern dünyada babanın bir bakıma "hapsedilmiş" olduğuna dair fikirlerim bir kenarda dursun, gözlemlediğim ve konuştuğum bazı erkekler tüm bu teoriyi yıkıyor. Boşandıktan sonra çocuklarını isteyerek yanına alıp maddi geliri sağlarken onların herşeyiyle ilgilenmeyi başaran gerçek anlamda mutlu baba da tanıyorum, henüz 20'li yaşlarında olmasına rağmen baba olma fikri üzerine çok düşünmüş ve iyi bir baba olacağını düşünen, hatta bunu isteyen bir erkek de...
Buradan, kaçınılmaz olarak akla şu teori geliyor; bu farklılığın fizyoloji kaynaklı olması. Bu konuda çok araştırma da yapılmış fakat çoğu, erkeklerin baba olduktan sonra testosteron seviyelerindeki düşüşü incelemiş. Yine de bir araştırmada, hormon seviyesiyle erkek davranışları ve çocuğa bakma potansiyeli arasındaki ilişki daha ayrıntılı anlatılmış: http://www.telegraph.co.uk/health/healthnews/8757282/Men-biologically-wired-to-care-for-children.html ..ve kısaca denilmiş ki; testosteron seviyelerinin yüksek olması erkeğin kadınlarla ilişki kurmasını, evliyse başka kadınlara ilgi duymasını kolaylaştırırken; düşmesi veya görece düşük olması, erkeğin çocuk bakma ilgisini ve monogami eğilimini önemli ölçüde arttırmakta.
Demek ki neymiş: İnsan dediğimiz varlık aklımızın alamayacağı çeşitlilikte. Bu yüzden de herkes için, her erkek için aynı şeyler geçerlidir diyemiyoruz. En fazla çoğunluktan ve buradan yola çıkarak genellemelerden bahsedebiliriz.
1) All About Father's Day: http://holidays.kaboose.com/fathers-day/history/dad-about.html
2) Myers, 1972. pp. 186-187
Gerçekten uğraşına değmiş bu yazı ve önemli tespitlerde bulunmuşsun. Çocuğa olan ilginin testesteron seviyesiyle alakalı olması gerçekten şaşırttı beni..Yüksek olması daha fazla kadını dölleme isteği uyandırırken düşük olması da daha anaç bir yapı katıyor çok ilginç..
YanıtlaSilİlişikteki makale cidden ilginç. Ben şu ana kadar hep doğada babalık diye birşey olmadığını savunmuştum. Meğerse varmış.
YanıtlaSil@Erkek Adam: evet, ben de şaşırdım açıkçası, yani bu farklılığın testosteron kaynaklı olduğunu düşünmemiştim. teşekkür ederim Erkek Adam.
YanıtlaSil@ilgiyeihtiyacımvarlan: al benden de o kadar, ben de inanmazdım =)
benim gibi bir yandan 'günde 2 kez!' deyip, diğer yandan 'hayatını/dünyasını o çocuğun üzerine kurabilecek; onu, kendinin 40bin adım önünde/tepesinde tutabilecek' biri için ne diyeceksin peki?
YanıtlaSil2/gün çok mu iddialı oldu? :S
YanıtlaSil@öküz: uzun bir aradan sonra -yeniden hoşgeldin öküz.
YanıtlaSilhaklısın, senin gibi düşünenler ve yaşayanlar da var. ben böyle erkeklerin çocuk bakma isteğini koşullanmış olarak değil de, daha zihinsel ve ruhsal buluyorum. yani hayat görüşlerine paralellik gösteren bir olgu olabilir bu istek. mecburiyetten değil de bir çocuk büyütmenin senin için muazzam bir deneyim, manevi bir zenginlik ve geleceğe dönük daha çok şey kazandıracağını düşünüyor olabilirsin mesela. veya başka şeylerdendir ama bunu özgürce istiyorsun, hatta bunu böylesine bilinçli istemeni de sahip olduğun cinsel özgürlükle bağdaştırıyorum ben kendimce.. neyse bu konuda otoriteymişim gibi davranmayalım lütfen =)
bir de, herşeye rağmen, gerçekten çocuk sahibi olduğunda "günde iki kez" düsturunu sürdüreceğin ne kadar kesin? "bazı şeylere doydum, artık bana haz veren şeyler değişti" diyecek olabilirsin. tabi olmayabilirsin de =)
Geri falan dönmedim; dur....
YanıtlaSilYazını okuyunca 'laf sokmadan' duramadım bu sefer...
Haftada 4 desek? :P
@öküz
YanıtlaSilcalifornication dizisindeki hank moody karakterini bilirsin..hank sanki içinden bir şeyler söküp atarcasına sevişirdi kadınlarla..bukowski tarzında bir hayat sürer ve bir yuva kurmaktan kaçardı hep.. kötü bir baba mıydı ?hayır! o idealist bir baba ama istediği gibi bir çocuk yetiştirememekten ve hayattan çok fazla korktuğu için hep sorumluluktan kaçan bir baba..
yazı çok hoş ve doğru tespitler içeriyor. Keyifle okudum.
YanıtlaSilGörüşmek üzere
www.bakbuharika.blogspot.com
@Follow_me: yorum için teşekkür ederim.
YanıtlaSil