Ejakülasyon ile üreme hücresi verebilen cins yalnızca erkektir. Yani dölleme potansiyeli her cinsel aktivite sonrası var. Eğer kadınların yönettiği, ama iyi birşey olmayan aynı şovenist zihniyetin hakim olduğu bir dünyada olsaydık, erkekler üreme hücrelerini boşa harcamasın, "öldürmesin" diye cinsel hayatlarına ambargo koyardık. "Dölleme amacı dışında erkek spremini ziyan edemez" diye. Din manipülasyonunu kadınlar yapardı belki bu kez ve çocuk meydana getirmeyecek spermin harcanması günahtır, diye beyinleri yıkanırdı erkeklerin. Şimdi vajina bekçiliği yapıldığı gibi, bu durumda da erkeklerin peşinden tasla dolaşılırdı belki, hemen dondurucuya koymak üzere...
Evet, mübalağa bu yazının her yerinde var. Ama durumlar tam tersi olsaydı bunların olabileceği kıvamda pratikler görüyoruz bugün, sadece hedef ve eylemi gerçekleştiren roller ters.
İstenirse erkekler de topluma ait olur, diyorum ben Faruk Mercan. Nasıl?
resim de espri kaynıyor: ) her şey erkek egemen kafayla düşünülüyor ve yorumlanıyor.. gözlükleri değiştirmeden kendisini köşe yazarı sanan insanların bu kadar fevri davranmaları da üzüyor gerçekten..yazıyı okuyunca ayhan ışık'ın bir filmi vardı ismi aklıma gelmedi ama aşağıdaki linkten o sahne izlenebilir..
YanıtlaSilhttp://www.youtube.com/watch?v=d9LU5AHoiVk
yani düşünün artık..kadına bir değer atfediliyor kadın ona sahip diye onun korunması isteniyor..yani bu durumda kadın namuslu erkek namussuz olmuyor mu? yoksa ben mi yanlış anlıyorum?
@Erkek Adam:
YanıtlaSilVideodaki seçkiler başarılıymış =)
"..tabiatın ancak kocaya baş ettiği en büyük kıymeti yabancı birine teslim etmiş!" bunu duyup onaylayan bir izleyici düşün =) tabiatta koca denen birşeyin olduğuna inanan biri mi, hiç düşünmeyen biri mi? Gülünç durumdayız. Evet film eski ama böyle bir düşüncenin artık kalmadığını iddia etmek imkansız.
sen doğru anlıyorsun aslında, ama kelimelerin kullanılış şekli ve düşüncelerin belli bir yöne kaydırılması, erkeğin gayet iyi başardığı birşey. videoda son sahnedeki hukukçunun lafları da o hesap.
zaten erkekler de topluma ait. iyi bir çocuk ol, askere git, çalış, bir aile kur ve çocuklar yap. vergini öde.
YanıtlaSilsence bu topluma ait olmak değil mi?
@ilgiyeihtiyacımvarlan:
YanıtlaSilhaklısın, hepimiz öyleyiz zaten. sen de, ben de.. vergisini ödeyecek, artık yaptığı iş her ne ise o işle ülkesine hizmet edecek bireyler gözüyle bakılıyor bize. hoşumuza gitsin veya gitmesin, belirli bir ülkede değil herhangi bir ülkede yaşamak bu konuma otomatikman sokar bizi.
bu cümlede rahatsızlık veren şey, toplumun karar mekanizması ile yeni bir birey dünyaya getirmeyi/bedeni ilgilendiren, temel insan haklarını ilgilendiren bir konunun bağlanması. yani kontrol ve yönetme zaten var, ama bunun da bir sınırı var anlamında..
bu arada erkeklere özel bir durum olarak askerliği de yaşam hakkı üzerinde bir tehdit unsuru olarak alıp benzer bir argüman üretebiliriz, nitekim askerliği de savunmam ben mesela..
hoşgeldiniz bloguma. geleli çok oldu ama ilk kez yorum yazdınız. sevindim. blogunuzu, yazılarınızı çok okudum. arada girip tartışmalı :) konularınızı okuyorum. kutlarım ilginç konular. görüşürüz.
YanıtlaSil:)
teşekkür ederim deeptone. öyleyse bu tartışmalara sizi de bekleriz ;)
Silhımmmm olur belki neden olmasın.
YanıtlaSilfaruk mercan kim ki?
haliyle bu yazıdaki yaklaşımınız da ilginç.
gülümsedim bilimkurgu distopyaları gibi.
aklıma şu geldi, freud zaten, kadınla erkeğin birbirini beğenmesi ve ilişkisi, sadece insan soyu için diyor.
bu konu ile ilgili değil ama, ufak bir not işte.
:)
Faruk Mercan, gazeteci demeye dilimin varmadığı ama ülkemizde gazeteci olarak bilinen biri. bu yazı aslında daha önce yaptığı bir gafa gönderme, onu da şurada yazmıştım: http://zygotos.blogspot.com/2012/05/bir-gazeteciden-yaratls-dersleri.html aynı yazıya yapılan yorumların içinde sorunuzun gerçek cevabını bulacaksınız, zira Erkek Adam iyi tanıtmış.
Silsize bir mim gönderdim.
YanıtlaSilkısa.
hatta yapmak isterseniz 2 tane.
:)
2. si uzun ama.
zamanınız olursa.
:)
maymunlar cehennemi gibi.herşeyin tersten olduğunu düşlesek.bir erkek olarak ürpertici... evet yaptık.sanırım kadın özellikle son iki yüzyıldır biraz rahat.son yüzyıl roller değişmeye başladı.ve bu yüzyıl, yani içinde bulunduğumuz; roller değişebilir.
YanıtlaSilpeki kadın artık özgür kaldığında "ne yapacak"?bir zamanlar erkek kadınının efendisiydi.bunu kadın da benimsiyordu.bu gün o geçmişten ötürü erkeğe nefret duyması için gerekçeleri var diyelim.ki var.ama eninde sonunda hesaplaştı diyelim.bu gün onun hesaplaşma günü olsa yarın nasıl olacak?kadın yarın ne yapacak.köleleştirilmiş kadının çilesini, meydan okuyan kadının özgür kalışını , intikam alan kadının erkeği köleleştirişini yaşadıktan sonra ve her şeyi unutacak kadar uzun zamanda geçince, sonra kadın "ne yapacak"?komik gelebilir ve gerçekten biraz trajikomik lakin "siz kadınlar gerçekten ne istiyorsunuz?"çünkü yazık ki bilmiyoruz...
selam adsız;
Silson iki yüzyıldır "biraz" rahat derken, hangi açılardan ve nasıl nispetlerde rahat olduğunu da biraz netleştirmek lazım. son yüzyıl değil de 80'lerden itibaren rollerde değişmeden ziyade gelişme oldu denebilir ancak. bundan da kastım kadınların iş sahnesinde yükselişi ve haliyle evin sadece kadının değil, erkeğin de sorumlu olduğu bir alan olduğu düşüncesinin benimsenmesini kapsıyor. bana göre temelde yerimizde sayıyoruz.
kadının, bir zamanlar erkeğin onun efendisi olduğunu kabul etmesinin ve hatta benimsemesinin çok akla yatkın nedenleri var aslında, neyse bu ayrı bir konu.
aslında sorun çok yerinde bir soru ve cevabı elbette benim bilemeyeceğim birşey ancak tahmin edebileceğim şeyler var ve o da bugünkü düzenin tam tersi falan olmayacağı.. sadece doğamız baskılanmayacağından daha kendimizle barışık ve huzurlu olacağımızdan eminim mesela. kadın özgür kaldığında erkeği köleleştirmeye yöneleceği teorisi bana hiç gerçekçi gelmiyor, kadın doğasından dolayı. bir kadın kendi alanındaki güç dengelerine kafa yorar, yaşadığı ve yavrusunu büyüttüğü ortamda yani. bugün çoğu ailede gözlemlediğimiz, otorite olmasa dahi evdeki herkesi ilgilendiren her konuda sadece onun bilgi sahibi olması ve gerekeni gerektiği zamanda paylaştığı gerçeği tesadüf değil. erkeği köleleştirmek bir kadının amacı, hırsı olmaz. varsa bile bu motivasyon dış etken kaynaklıdır. intikam duygusu yeterli midir böyle bir motivasyon için mesela? belki bazı feministler için evet. bana göre onlar da kısır döngünün bir parçası zaten.
biz kadınlar sadece doğamızdan utanmamıza neden olacak hiçbir davranış, manipülasyon, söz, taciz ve eyleme maruz kalmak istemiyoruz. benim açımdan bu kadar net.
kadın üstüne bir kadınla tartışmak isterdim.nevi şahsıma münhasır bazı fikirsel durumlarımız söz konusu olsa da "eksik" biliyorum.bunun için biri lazım.tek sorun biraz zeki ve aynı zamanda konuşkan olması gerekliliği.fakat zeki ve konuşkan kadın dahi, konu üzerinde düşünülme gerekliliği arttıkça "derinleştikçe" suskunlaşıyor.burda eşitsiniz.erkeklerde susuyor.
YanıtlaSilkavrayamadığım ama formüle etmeye çalıştığım bazı gözlemlerim var.sayın ev sahibesi yazımızı incelemeden yayımlamadığına göre okuması gerektiğine göre, çok kıymetlı muhattabımızın sesimizi duyacağını umarım.yalnız burda nakledeceklerim ham gözlemdir.yargılarken göz önüne alınız.
erkek "erk" ten gelme.yani güçlü olan anlamında.erkeksilik dediğimizde de bu "güçlü" lüğü hissederiz."dişi" likteyse kökenini bilmesemde bence temel nokta büyüleyicilik baz alınabilirdi.dişi; çeker, karşı konulmaz, bağlar, çıldırtır... kadını eetkisiz ve köle haline getirirken erkeğin yaptığı ilk şey onu büyüsüz kılmak oldu.örttü, kapattı.yine de bir şekilde büyülemesinin önlenebildiğini kim ileri sürebilir?
erkeğin kadına göre çok daha duygusal ve ince bir ruha sahip olduğunu düşündüm bir zaman.kadının çok yüzeysel hatta aptal olduğunu bile.çünkü sanki eser vermiyordu.ama bir şeyi farkettim.ötekini etkilemek için nesnel güç yerine ruhsal güç kullanmaya kalktığımızda, duyularına seslendiğimizde, kulağına, gözüne yani sonuçta ruhuna, erkek bir şeyler üzerinden eser vermeye çalışıyor.ve bununla büyülemeye.oysaki kadının eseri "kendisi"...kendi eseri kendi olan kendi kendinin sanatçısı.eserlerinin büyüleyiciliğini düşünürsek aptal olan birşey bunu yapabilir miydi?kadın zekidir.onun büyüsü altına girince erkeğin neler yapabileceğini düşünürsek, ve tüm bu süreçlerin tesadüften yada yaradılışın seyrinden ileri olduğunu öne sürenlerden değilsek, kadını yine de küçümseyebilir miyiz?
eski çağ "erk" çağıydı.bizim çağımızdı.ve biz böylece onlardan avantajlıydık ve onları geçtik, sonra yendik ve sonra köleleştirip birde büyüleyici olmalarını önledik.fakat bir şeyler değişti.pek çok acılardan sonra artık "erk" sevilen bir şey değil.ve yasaklandı.kadın serbestleşti.sonra özgürleşti.artık tekrar büyüleyici."erk" in horlandığı bu çağda kadının büyüleyici ağacı gittikçe serpilecek yükselecek.böylece kadın "kabalık, hayvanlık" olduğu gerekçesiyle bizi hakim kılmış "erk" i yasaklayacak.bizim onun büyüleyiciliğini budadığımız zamanki gibi bizdeki "erk" budanacak.böylece bizden geriye ne kalacaksa sanırım kadın da onun hakimi olacak.
neyse bu kadar bilim kurgu yeter.ama ruhsal değişimler hoşuma gitmiyor değil.çünkü biliyor musun bu son çağda özgür kalan tek şey kadın değil.erkek artık pek de "erk" sahibi olamayınca o kadar çok şey serbest kalacak ki...eski dünyanın, insanın içindeki birbir şey özgür kalınca bunu nasıl karşılayacağını doğrusu çok merak ediyorum.hey özgürlük...
adsız (sanırım bir önceki yorumdan bağımsız başka bir adsız olmalısınız), ham gözlemlerinize birebir katılmakla birlikte, yazınızın tutarlılığına, akıcılığına ve tartışmaya layık fikirsel zenginliğine hayran oldum.
Silöncelikle, zeki ve konuşkan kadın dahi, konu derinleştikçe suskunlaşıyor, demişsiniz. aslında nezaketten ödün vermeden kadının erkeğe göre entelekt kapasitesinin nispeten düşük olduğunu ima etmişsiniz =) eminim şaşıracaksınız ve birçok feministten küfür yiyeceğime eminim ama gerçekten de kadın entelekt olarak erkekten geridedir. çünkü entelekt denen şey zeka değildir. sözlüklerde anlama gücü, usa vurma (mental capacity, mind, reason) diye geçer ama bunun ilgi ile gerçekleşen birşey olduğu atlanır. kadın dışarısı ile çok ilgili değildir. kafa yorar ama bunun için kendini harap etmez. kendi alanı, kendi bedeni, varsa yavrusu onu daha çok ilgilendirir. bu yüzdendir ki uzmanlaşmaktan ziyade birçok şeyi aynı anda yapma eğilimindedir. erkek ise belirlediği o yönde sonsuza kadar ilerleyebilir, o konu hakkında saatlerce konuşabilir, o konuda uzmanlaşabilir vs. bu gerçeğe rağmen kadını zeki diye tanımlamanız, sizin de zekayı entelekt kapasite ile tanımlamadığınızı gösteriyor.
sözcüklerin, insanın doğayla kurduğu estetik ilişkinin dilde vücut bulmuş halinden ibaret olduğu düşüncesinden hareket edersek, insanların erkek ve dişi sözcüklerini türetirken bahsettiğiniz fikirlerle bunu yapmış olmaları kaçınılmaz. gerçekten de bir tarafın daha etkin, eylemci, diğerinin ise daha edilgen (veya etkiyi alan), durağan olması doğanın deviniminin koşuludur, böyle olması eşitsizlik, adaletsizlik değildir. sadece "güç" kısmına takılıyorum ben, onu da insan anlayışının bu kelimeyi türettiği dönemdeki ilkelliğine veriyorum. çünkü güçten anladığı fiziksel güç. bu açıdan kadın güçsüz oluyor, doğru. ama kadının eylemde bulunmadan, kendiliğinden tam da sizin bahsettiğiniz gibi "büyüleyici", etkili olması da güç değil midir? ikisi de güçlü ama farklı biçimlerde güçlü.
gözlemlediğiniz gibi, "erk" artık yavaş yavaş terk ediliyorsa, güç değil ama salt fiziksel güç ilkel anlayışı terk ediliyor olmalı. benim açımdan kimsenin gücünü terk etmesine lüzum yok. sadece onu tanrılaştırmasın ve şovenizme malzeme etmesin. kadının kendine has gücü, büyüleyiciliği de fark edilsin ve hazmedilsin. bu güçlerin hepsi dengeli olsun. o zaman da özgür olacağımıza inanıyorum ben..
yorum için teşekkür ederim adsız. yine beklerim ve mümkünse bu sefer rumuz kullanmanı dilerim.
rumuz olmayacak.iki yorumda benimdir.rumuzun olmama sebebi saklanmak değil, bir adla sınırlanmamak arzusundan kaynaklı.bu yüzden isimsiz olmayı yeğliyorum.zaten tanımakta zorlanmazsın.
YanıtlaSilfeministler sana kızmasın.kızacakları yazın zaten kadının zekası hakkında yeterince yüz ağartıcı değil mi?aslında bir alay önyargı ve yanlış anlamayla dolu bir tepki yazısı bekliyordum.fakat entelekt kapasite bu kadar yüksek olunca bizim demeye hazırlandıklarımız diyeceklerimiz olmayacak.
güç konusunda hemfikiriz.ikiside güçtür.anlatmak istediğim zaten buydu.şimdi böyle türüne pek rastlanılmayan tipten -erkek yada kadın burda pek farketmiyor- harika bir ev sahibi bulmuşken hemde bu ev sahibesi bir de bizi buyur etmişken, bu misafirliğin hakkını vermek gerek.verilecek...
adsız, feministler (hepsi değil elbette) istedikleri kadar kızabilirler. kadınlar tarafından bile dışlanmaya alışığım, ne ki feministler.. ben feministim ama fanatizme yenilmiş hiçbir feminist düşüncenin beni yönlendirmesine izin vermem. ayrıca dediklerin için de teşekkür ederim, fakat önyargı ve yanlış anlamayla bir cevap döşememiş olmam çok şey bildiğimden değil, daha çok erkek doğasını -bir ölçüde- anlamış ve hazmetmiş olmamla ilgili sanıyorum.
Silelbette adsız, memnuniyetle okur, öğrenir ve tartışırız.
ben diyorum ki yaşamın temel istemi "güç istemidir".güçle alakalı yorumlarımdan, yaşayan herşeyi analiz ederken vardığım sonuçlara kadar temel dayanak noktam bu ilkedir.erkekteki fiziksel güç -buna daha hoş bir simge bulacağım, sanki yetersiz kalıyor- ve kadındaki büyüleyilicikten, çocuktaki sevimlilikten yada insana dair etkinliği yüksek neden bahsedersek işte temel nokta bu güç istemi.
YanıtlaSilkadının güçleneceğine ve erkeği köleleştireceğine dair öngörüm, kadının bir gün intikam alma istemiyle tamemen alakasızdır.çünkü köle-efendi ilişkisinde kölenin efendisine nefret duyması onun yazgısını pek değiştirmez.eğer insan yaşamının son hali fiziksel gücü gereksiz hatta "ilkel" kılmasaydı sana bile kızan feministler istedikleri kadar kudursunlar, istedikleri kadar fanatizme yönelmek istesinler, olup olacakları sadece erkeklerinin kölesi kalmak olacaktı.fakat yeni çağda büyüleyicilik daha büyük bir kuvvet.ve nasıl ki zamanında erkek de "bu kadını köle yapsam" diye düşünüp köle yapmadıysa kadında şu an sadece kendi özgürlüğünü ve barışı anan olmasına rağmen güç sahibi olduğunda değişecektir.mazlum zulmetmekte gecikmiş olandır.tercih etmeyecek olan değil.ve her güçlenen değişir...
kadın erkek güç dengesi pek umursadığım bir şey değil.çünkü benim esas müjdeleyeceğim insanlığın tüm değer yargılarının ve dengelerinin tepetaklak olacağı şu çağda bu boşluktan yararlanıp hiç beklenilmeyecek şekilde baskıdan kurtulacak ve hür kalacak öteki şey.bak pek sayın lalehan, sen bile baskılanıyor, dışlanıyorsun.sen bile değil aslında zaten bizzat sen dışlanmalıydın.dışlanmışsın, dışlanacaksın, dışlanacaktın.ama işte bu çağda birşeyler değişecek.
yine de bu son öngörüyü bir parantez kabul et ve pek tartışmayalım.çünkü girmek istediğim başka bir yol olacak.oraya yönelelim.bu arada yine bir erkek mi yönetecek?
erkek için fiziksel güç kavramı bence de yetersiz, haklısın. ben entellektüel ve hitabet gücünü de eklerdim.
Sil"köle-efendi ilişkisinde kölenin efendisine nefret duyması onun yazgısını pek değiştirmez." demişsin. kısa vadede düşünüyorsak evet, ama uzun bir süreyi baz alırsak, neden değişmesin? yüzyıllarca köleliğe mahkum olmuş zenci ırkı düşün. kesintisiz uzun soluklu bir hınç duygusu söz konusu. evet, global düzeyde insan hakları anlayışı dönüştü, demokrasi denen şeyin sadece beyaz ırk için olmadığı anlaşıldı vs. fakat karşılıklı mutlu mesut yaşansaydı bu kadar değişmiş bir düzlemden bahsedemezdik bile, ne dersin? yani ben diyorum ki; intikam, hınç duygusu küçümsenemeyecek bir itici güce sahip.
öte yandan, hınç duygusunu değerlediğim hâlde toplumsal cinsiyet meselesine bu motivasyonla yaklaşmıyorum ve hatta gereksiz yorucu buluyorum. veya intikam besleyenlerin yeterince fazla olduğunu düşünüp ben daha sakin sulardan bakıyorum meseleye..
"mazlum zulmetmekte gecikmiş olandır.tercih etmeyecek olan değil.ve her güçlenen değişir..." demişsin. aynen de öyle.. öyle bir fark ki bu dış görünüme bile yansır. bu blogun değerli yorumcularından biri "kadınlar özgürleştikçe güzelleşir" demişti bir kere.
"bu çağda birşeyler değişecek", umarım öyle olur adsız ;) aslında ben de değişmekte olduğunu düşünüyorum. hatta, belki garip gelecek ama, insanlığı ve insanlığa ait düzenlemeleri gittikçe daha "dişi" buluyorum. tamam, sen de bunu parantez kabul et ve pek tartışmayalım.
bir erkeğin yönetmesi bazen birçok açıdan faydalı olabilir, sorun yok adsız.
yayımlandığına fakat bir cevap bulmadığına bakarak top bende diyebilirim.ve sanırım ben yön vereceğim.
YanıtlaSilneşet ertaş sever misin.ruhlar ve ruhlar.ruhun pek çok ülkesinin vatandaşı yada en azından konuğu olmak.sanatçıların ülkesine bir an konuk olsak.rakıyı da severim.fakat ben rakımla birlikte sadece dinlerken bu kadar etkileniyorsam, bizzat bu sihri yaratan yaratıcının ruh halini bir düşünsene.o beni vuruyor, peki kendisi ne hissediyor...
ilaç zehrin dozudur.ne azı ne çoğu.peki zehrin bizzat sahipleri.ruhları dolmuş olanlar.uzanacak ellere muhtaç olanlar.kendi zenginlerinin acınası fakirliğine seyirci kalanlar...sait faik sever misin?onun bir çevirisi vardı.baltık ülkelerinden olabilir.kemancının hikayesi.meyhanecinin karısına aşık olur.meyhaneci dahil bunu herkes biliyordur.ölümüne bir büyüleme çabası.ezgi mükemmeldir.o kadar mükemmeldir ki, meyhane bu yüzden doludur ve meyhaneci dahil herkes ezginin büyüsüne hayrandır.karısı hariç...büyük büyücünün olağanüstü ezgisi "olağanüstüdür".vakti kısıtlıdır.açtır, açıktadır.büyük meydan okuma için herşeyden kopup gelmiştir.hayatla bağı yitti yitecektir.her şey o an belirlenecektir.hikaye sonunu vermez.fakat meyhanedekilerden duyduğumuz tevatür kemancının işinin pek yolunda gitmeyeceğidir...
erkekteki "erk" dediğim ama yerine daha iyisini bulacağım şeyi ne yalan çok severim ben.vahşet.vahşet iyidir.tarifsiz bir hazzı vardır.kuvvet, cesaret ve meydan okuma.dangalaklık boyutunda bir serbestlik.tanımama.mümkün olduğunca uzlaşmama.savaş sevgisi.bir kurt gibi bir aslan gibi duyumsamak kendini.kendi çölünün efendisi olma isteği.boyun eğmeyen bir delilik.her bedele razı.yine de uzlaşmayan ve geri çekilmeyen vazgeçmeyen irade.bu ruhun başka ülkesi.orayı da dolanacağız bir vakit.
rakı sofrasında blog yorumlamanın tadı başkadır diyorsun ;)
Silfiziksel güce benim eklediklerimin yetersiz kaldığını fark ettim şu an. vahşet, cesaret, meydan okuma, kendi çölünün efendisi olma.. tüm bunları nasıl bir kavram altında toplayabiliriz bilemedim.
şimdi biraz bağlayalım."gerçekten de bir tarafın daha etkin, eylemci, diğerinin ise daha edilgen (veya etkiyi alan), durağan olması doğanın deviniminin koşuludur,".yaşayanlar devinim için, "sonra" dediğimiz şey için "seçim" yapanlardır.edilgen dahi olsa hesap yapmadığını söyleyemezsiniz.en şiddetli sitres hissinin, sonucu bilememe durumunda yaşandığını hesaba katarsak, koşulsuz biat eden gönüllü köle dahil her şey bir an sonrasını kulakları havada bekler.eğer seçim yapıyorsa hesapta yapıyordur.
YanıtlaSilaşina olduğumuz birincil güç istemi tepkilerinin ötesinde gelişen ilginç insan reaksiyonlarını tanımlamaya kalkarsak, yani ikincil "yararsız" üstünlük amaçlarına gelirsek orada öyle bir çeşitlilik elde ederiz ki, bunun neden yapıldığını genelde açıklanmaya değmez ve sapıkça kabul eder, üstüne kırmızı bir çizgi çekilmesi gereken hadiseler dosyası halinde karanlık bir yerlere gömmeye çalışır, bununla da yetinmez bu dosyalara bir de güvenlik memuru tayin eder adına şeytan der ve aman ondan uzak durun deyip ne güzel pürüzsüz yaşayıp gitmeye çalışırız.yada çalışırlar.o dosyalardan biri, kadının eseri ve dehası bu gün onun yazgısını değiştiriyor.bir efendinin zaaflarını kölesi kadar iyi bilen yoktur.kadın erkeği bilir.erkek kadını bilmez.kadın erkeğin ilgisini, ne istediğini, isteyeceğini bilir.erkek sanır.bilmez.bir zamanlar "yararsız" kabul edilen bir güç yeteneği o kadar mükemmelleşti ve kuvvetli hale geldi ki, dünün aydınlığında kendinden emin yaşayıp giden erkek dünyası nasıl yenildiğini farkedemedi bile.ve yazık ki anlayamayacakta.
peki kadınla erkekte yaşanan, yaşanacak bu örnek gibi dün horlanan yetenekler ağır baskı altında ya olağanüstü mükemmelleşir ve sahibine "yararsız" olmayan bir üstünlük avantajı sağlarsa.otuz sene önce neşet ertaşa bir gençlik parkı konserinde "çingene" diye bağıran hemşerileri, onu bizzat kendi yüreklerine gömenler oldu.onun mezarı yüreklerdedir ama en derin mezarlar kırşehirlilerin yüreğinde.tinin dunyasına yükleniyor bu yüzyıl.kılıç kalkan, bilek, yürek değil bambaşka silahlar var şimdi.öyle etkili ki, bu çağın hükmedenlerini köleleri bile bilmiyor.ama bilmeden "mutlu" da olarak, özgür olduğuna inanarak yaşayıp gidiyor.son çağın efendileri eskiler gibi değil.erkeksi değil daha dişi birşeyler.zaten kadına ilgim bu şekilde gelişti.ve bu şekilde farkettim kadının dehasını.
bir film Queimada.yine olmadı.Sir William Walker kazansa da kazanmış gibi olmadı.peki ne olmalıydı sonunda.ne olmalı?
"koşulsuz biat eden gönüllü köle dahil her şey bir an sonrasını kulakları havada bekler.eğer seçim yapıyorsa hesapta yapıyordur." yine tamamen katılıyorum, ama kadınların yüzyıllarca köle durumunda olduğu durumuna oturtamıyorum adsız. çünkü ben seçim yaptıklarını düşünmüyorum. biraz cehaletle, biraz iyi niyetle, biraz da çoğu insan evladı gibi günün çıkarlarını koruma güdüsüyle, öğretilenlere sadık kalarak davranışlar sergilediğini düşünüyorum ben. elbette tarihi kaynaklar, yapıtlar da yanıltmış olabilir fakat zekaları ile önemli isimler olarak tarihe geçen kadınlar bile öğretilmiş rolleri ve kalıpları kullanarak saraydaki güç dengelerini yöneten kadınlar olmuştur aynı zamanda. işte bu yüzden farkındalığı zekadan üstün tutuyorum çünkü cinsiyet meselesi ve toplumsal algıları sorgulayan kadınlar felsefeciler olmuştur çoğunlukla.
Silben de toparlayayım biraz: (rıza ile) koşulsuz biat etme değil söz konusu olan, farkındasızlık ile (sanki doğruymuşçasına) istenilen eylemleri yerine getirmek.
""bir zamanlar "yararsız" kabul edilen bir güç yeteneği"" derken kadının yeteneğinden bahsediyor olmalısın, nasıl bir güç bu, erkeğin küçümsediği, sezgi mi? veya başka birşey mi?
"son çağın efendileri daha dişi birşeyler" hmm.. insanlığın genel olarak daha dişileştiğini demiştim ben de az önce, benzer düşünüyoruz. kadına ilginin yeni çağda yönelimin dişiye kaymasıyla olmasından kadına değer verdiğin kadar onun hakkında çok şey öğrenmek istediğini de anlıyorum. "kadının dehası"nı biraz daha açarsan sevinirim adsız.
fazla uzun yazamıyormuşuz.artık onay olacaksa, kendin parçaları düzenler yayımlarsın bi zahmet.sabrın için şükran şükran el şükran.
YanıtlaSilbir de, denetim sisteminin olması iyi hoş ama sen bizi bir alay dangalaktan izole ediyorsun.eğer kalabalığın gürültüsü olmasa neyle neşeleniriz?ev sahibem henüz beni kovmaya niyetlenmemişken biraz aklını çelmeye çalışsam.neden pek düzeyli bir mekanın boğuculuğuna katlanıyoruz.bir panayıra dönse.ve bu anlamsız cümbüşün cinnetini izlerken keyifli bir seyre bıraksak kendimizi.eğlenceli olacağını garanti ederim.ben onların suskunluğundan muzdaribim.ne dersin
YanıtlaSiladsız, geçmişte panayıra dönmüşlüğü de vardır bu blogun =) - ("memeli türbanlı/türbanlı memeli", "türban fantezisi ve google arama sonuçları", üresin yazılarından bir veya iki tanesi)
Silonu da tatmış olduğumuza göre artık daha fazlasının can sıkacağını düşündüdüğüm için denetim uygulamaya başladım. ilginçtir, denetimden sonra çok da olmadı o tarz yorumlar. yine de denetimi sürdüreceğim adsız.
kadın erkek ilişkisiyle birlikte sado-mazoşizm çok ilgimi çeken bir hadise.ama benim bahsettiğim bdsm diye anılan, yeni tip bir yaşam biçimi diye yaşayanları tarafından bir çerçeveye oturtulmaya çabalanan şeyden daha kapsamlı.mesela senin takılıp kaldığın şu kadın.insanın bir baskı olmaksızın özellikle o baskıyı kendisi istemesi durumunda ne söz söyleyeceksin.henüz yayımlamadın ama okumuşsundur.sende bu kadın ve benzeri örneklere sapık deyip geçecekmisin.
YanıtlaSilfazla siyasete girmek istemiyorum.ama insanların kendilerine lider ararken, ondan bekledikleri tepki ve ona karşı düşünceleri için ne diyebilirsin.mesela zamanda sevgili ülkemizin seçimsel yöneliminin neden böyle olduğuna nasıl bir izahat getirirdin.senin şu kadınla benzeşir bir yönelim yok mu?peki o sapıksa halkın yarısını kapsayan bir oranda yine sapıklık olarak mı değerlendirilecek?sapma çoğunluktan ayrı kalma haliyse çoğunluk mu sapık yoksa niteliklide olsa aykırı azınlık mı?
her şeyin ötesinde sence o kadın niye öyle.şu türbanlı olan.sinir eden.erkeğinin efendisi olduğunu ve böyle olması gerektiğini beyan eden?bunu açıklasana ev sahibem.
son soru: beni ne zaman kovacaksın?
aslında bu konuya değinmene tam tersi sevindim.. yani neden bu kadına takıldığıma.. çünkü derdim şu değil: "bir erkek 3 eş alamaz, eşitliğe sığmaz, çifte standart, hayır olamaz aman tanrım" gibi bir çıldırma değil, hem de hiç.. herşeyden önce; başkalarının yaşam tarzı beni zerre kadar ilgilendirmez. yaşam tarzı dediğimiz şeye pekala 3 kadınla yaşayan erkek de girer. bu açıdan bakarsak, neden olmasın? bir yazıda da dediğim gibi, doğru bir yaşam formu yok.
Silama o kadının gördüğüm her açığını her an ifşa edebilirim, tartışabilirim, onunla dalga geçebilirim, gerçekte fırsatım olsa argümanlarını yüzyüze yerle bir etmek de isterim.. çünkü tutarsız, çünkü şuursuz ve üstelik başkalarını değil sadece kendi çıkarlarını düşünen, Erkek Adam'ın da dediği gibi bir piyon. kurduğu düşünce sistemiyle evlilik danışmanlığı yapıyor. erkeklere öğrettiği şeylerden biri de "10 dakikalık zevk için değer mi cehennemde yanmaya?" bu nasıl bir din propagandasıdır veya neyin nesidir?
bana göre nitelikli de olsa aykırı olan azınlık sapık. ve tam da bu yüzden, sapıklık denen şeyde arıyorum ben artık erdemi.
öyle şeyler oluyor ki dünyada ve öyle şeyler yapıyorlar ki insanlar, çok sıktır "dünyanın çivisi çıkmış", "insanlar sapıtmış" demem.. belki de çoğunluktan ayrı kalan değil, çoğunluğun kendisi sapıktır?
o kadının öyle olmasını ben basitçe elindeki (siyasi, ekonomik, sosyal) gücü korumak istemesine bağlıyorum.
aslında prensip olarak konunun dışına çıkan yorumlar olduğunda yorumcudan e-mail ile ulaşmasını rica ediyorum ama yorumların o kadar zengin fikir ve argümanlarla doluydu ki, bölmek istemedim. bundan böyle yazı konusunun dışında paylaşmak istediklerin olursa sağda göreceğin adresime yaz lütfen. buna ek olarak, karşındakini ciddiyetle okuyup cevap yazan birini kovmak pek yakışık almaz sanki adsız.
senin ürememeliden bile daha orjinal bir güruh;adnan oktarın hocaları...her birinin böyle müthiş bir ilim kaynağı olduğunu bizzat adnan oktar hoca efendimizin beyan ettiği bu pek aziz insanlar gerçekten tarafından yorumlanmalı.içlerinin nurunun maşallah dışlarına da vurduğu bu pek ilim sahibi kadınlar, bilmem de heralde senin üremesinden daha yükseklerde bir mertebedeler.en azından senin açından öyle olmalı.
YanıtlaSiladnan oktar için ne diyeceksin.sapık mı deha mı?sonuçlara bakarsak aptal diyemeyiz.tabi bu "derken" çarpılma olasılığını göz ardı etsek bile -mazallah-, böyle analitik metodlarla analiz ettiğimizi falan da kabul etsek, olucu iş değil aptal ilanatı gibime geliyor sayın ev sahibi.
şimdi sen bu nisa taifesinin yaşadığı süreçlerin hakkaniyete uygunsuzluğundan, cahaletinden ne biliyim çiğliğinden bahsedip bir de memlekette ne kadar fanatik dangalak varsa onların da önyargılarına karşı durarak bir şeyler anlatmaya çalışıyorsun ya; sen ne yapmak istiyorsun sayın bayan?bayan, kadın, dişi olmanın ötesinde gerçekten merak ediyorum, çünkü anladığım kadarıyla o sıfatlarının ötesinde karşımdakinin "insan" olmak gibi daha büyük bir sıfatı var; başkaldırın neye senin kötü kadın müzeyyen?
özgürlük insana verilebilecek bir şey değildir.insanın onu kendisi alması gerekir.çokları vardır ki özgür kaldıklarında son niteliklerini kaybederler; uşaklıklarını.
neyse.bir dönem uzaklaşmak icabedecek sanırım.yolcu yolunda gerek.gösterdiğin konukseverlik ve incelik için teşekkür eder, güzel ruhunun ve insanca duruşunun pek yorulmamasını temenni eder saygılarımla çeker giderim.hoşçakal değerli insan.hoşçakal...
adnan oktar, hocaları, kadınları vs.. inan şu an hiçbiri hakkında yorum yapmak istemiyorum =) zaten bellidir blogda takındığım tavırdan onlar hakkında ne diyeceğim..
Silbenim başkaldırımı "neden zigot" yazısı ve "manifesto" özetliyor aslında. spesifik olarak sormak istediğin olursa buyur lütfen.
ben de saygılı ve bir o kadar eğlenceli yorumların için teşekkür ederim adsız. her zaman bekleriz.
gerçekte seni tanıyor olduğuma dair bir fikre kapıldım. eğer öyleyse maskeni indirmeni dilerim.
Siltanış değiliz.çünkü eğer tanışmış olsaydık benim seni tanımamam mümkün olmazdı.bu bir maske değildir."adsız" kalmakla düşüncem dışında hiç bir biçime oturtulmayacak kadar özgür kalıyorum.biçimsiz, kimliksiz, herşey, hiçbirşey, sonsuz...
YanıtlaSilyine buraya yazılacak.bu benim seçimim.fakat sadece sana mı yoksa her konuk olana mı hitabedeceği senin seçimin olacak.bilirim ikinin arasında üç mantar gibidir ve konuşmanın derine gitmesini önler.ama en sağır kulakları sızlatacak bir fısıltı dolaşsın isterim, bir rüzgar gibi essin geçsin isterim bu acayip muhabbet.
olan için değil olacak için kovmalıydın benim güzel ev sahibem.benim için değil senin için istedim bunu.gitmeliydim bende.yapmamalı sana.yapmamalı kimseye de, ama sıkılıyor can yalnız, soluk almak istiyor bir yerlerde, hatta aslına bakarsan yaslanmak...bu yüzden, gitmem gerektiğini bildiğim için, yine de bu konukluk kısa sürecek.bu da bir öngörü, daha da acısı tecrübe...
türkü sever misin? yağmur yağar taş üstüne ama bu sefer özlem bulut diye biri söylüyor.söylerken ne güzel duyuyor.duyuyor...
köle efendi yada insan tabiatını tartışmak için Queimada yı izlemen şart koşulacak.yakın çağ insan yaşamı, yönetimi, yönelimi ve trajedisi için o olmaksızın tek kelime edilmeyecek."siyaset" denen ve "seyis" ten gelme güden anlamındaki mesele ve tüm sonuçları için o temel olmaksızın taş üstüne taş konmayacak.
vay dili dili kuş dili dili vay...
adsız, köle-efendi ya da insan doğasını elbette tartışalım ama bunu herhangi bir yazı başlığı altında değil de yazışarak yapmayı yeniden rica ediyorum. aksi durumda yorumlarını yayınlamayacağım. hâlâ güzel ev sahiben miyim?
Silayrıca benim için endişelenme, aklına geleni dilediğin zaman yazabilirsin.
filmi izledin mi benim güzel ev sahibem?
YanıtlaSilsanırım izlemeyeceksin.
YanıtlaSil"köle-efendi ilişkisinde kölenin efendisine nefret duyması onun yazgısını pek değiştirmez." demişsin. kısa vadede düşünüyorsak evet, ama uzun bir süreyi baz alırsak, neden değişmesin? yüzyıllarca köleliğe mahkum olmuş zenci ırkı düşün. kesintisiz uzun soluklu bir hınç duygusu söz konusu. evet, global düzeyde insan hakları anlayışı dönüştü, demokrasi denen şeyin sadece beyaz ırk için olmadığı anlaşıldı vs. fakat karşılıklı mutlu mesut yaşansaydı bu kadar değişmiş bir düzlemden bahsedemezdik bile, ne dersin? yani ben diyorum ki; intikam, hınç duygusu küçümsenemeyecek bir itici güce sahip."
film bu yorumuna verilecek cevap için diyeceklerimin temeli olacaktı, olamayacak.neysede biz diyeceğimizi diyelim.
Sir William Walker sevgili adamızın pek kıyetli işadamlarına neden siyahi köleleri isyana teşvik edip onlara özgürlük vermek gerektiğini anlatıyor.eşlerinizi düşünün diyor, ve bir yandan da dışarıda duran son derece hoş siyahi kadın köleyi.tabi onun köleliği ücrete tabi."hangisi daha masraflı?"evindekini kolayca değiştiremiyorsun, onu kullanmak istemediğin zaman bile onun için masraf yapman gerekiyor.oysa o dışardaki güzel şeyin sadece sizin istediğiniz sürece ve sizin kullandığınız kadar maliyeti oluyor.
böylece son derece demokratik ve pek soylu ingiliz ırkının dünyayı nasıl kölelikten kurtardığını anlamış oluyoruz heralde.çünkü köleler masraflıydı.ücretli özgür işçiler daha ekonomik ve daha işe yarar.fransız devrimiyle de kralın yerine bezirgan geçti.spartaküsten bu yana kölenin başkaldırısının daha büyük bir şiddetle bastırılmadığı bir süreç nerde?
fakat köle de kazandı.ikincil üstünlük amaçları yaratarak.
yazmamda yasak henüz yok.yazılanı bizzat senin okuyor olman
hiç yayımlamasan bile beni yeterince tatmin ederdi.ama burası birazda "onlara" hitap etsin diye varolduğundan "paylaşmanı" takdir ederdim.sevgiler benim güzel ev sahibem...
konuyla ilgili yorumları yayınladığımı fark etmişsindir adsız ;)
Silfilmi izlemeyecek değilim, sadece henüz izleyemedim. yorumundaki güzel açıklamaya rağmen yine de izleyeceğim elbette.
ingiliz ırkının demokrasi anlayışının samimiyetinden emin değilim ama anlattığın olayın sonucu ve geçerliliğini de gözden geçirmek gerek sanırım.
işte "onlara" hitap ediyor diye ya bu filtrelemem. insanlar konu bütünlüğü içinde okusunlar istiyorum yazı ve yorumları.. "tersine senaryo" ve "köle-efendi" ilişkili şeyler.. hâlâ yayınlıyorum o yüzden =) detaylı ve faydalı paylaşım için teşekkür ederim yeniden adsız.
aslına bakarsan hala yayımlanmak gibi bir meselenin olması çok hoşuma gidiyor.kesin değil.hala bir ihtimal dahilinde.böylece şehrazat gibi oluyor hikaye.ne zamanki anlatı yetersizleşecek, o zaman bu fasıl da bitecek.ama henüz bitmemiş...
YanıtlaSilmuhabbette böyle değil midir?bir yerlerden açılır, sonra nerelere geldiğine şaşar kalır insan.ama nerden başlanmış olursa olsun benim varmak istediğim bir yer olacak.
netekim konuya dair pek manidar ve de kıymetli fikir ve görüşlerimizi, büyük bir ilgiyle bekleyen çok sevgili okur kitlemizle paylaşmayı nasıl da arzuluyor olsak, biraz bekleyecekler, çünkü artık seyir biçim olarak bir hal değişikliği yaşayacak.her ne kadar "okuyucuyu tanıyan artık onun için hiç bir şey yazmaz" olur demiş de olsalar, her şey onlar için öyle değil mi?
ingiliz meselesinin değil ama insan ahvalinin biraz karamsar portresinin çizildiği, bunun biraz aydınlatılması gerektiği doğrudur.yalnız ne yazık ki, kokusunu yine yakınlarda duyumsamaya başladığımız "ingiliz meselesi" bu çağda, insanoğlunun değer yargılarının ve usunun onca yükselmişliğine rağmen hala tepemize musallat bela olmaktan vazgeçmiş değildir.
YanıtlaSilgenelde ırkçılar, devletler içinde parasal iktidar olmaya yönelimli malum ırka nefret duyarlarken, bu güdücü ırka neden nefret duymazlar bunu pek anlamam.insan erdemlerini yada insana dair değer yargılarını bile nasıl yozlaştırıp kullandıklarını, bizzat aynı benim yazıyla-konu gibi "ilişkili" olanlardan, sanırım başımızın üstünde yer etmiş olanların pek aziz işlerinin sonuçlarını yaşayarak görenler biz değil miyiz?
orayı geçtik.belli imkan ve imtiyaz sahiplerinin ellerinde bulunan ayrıcalıklı durumu koruma amacıyla türettiği bir alay kurum, zor icabettiğinde gereken kuvvet, kanun ve nizam ve de söylem, çok defalar "hayır" diyen ve insan yazgısı için daha olmuş bir şeyler isteyenlerce elbette kesildi.elbette çok büyük mücadeleler verildi.ve tabi ki bu gün onlar sayesinde, hatta onlardan biri olarak bak seninde sayende insana dair çok şey daha "olmuş" bir hale geldi, geliyor.bunu inkar edemem.ingiliz e bile rağmen insanlar gerçekten bir şeyler başardılar.
oysa soru da burda başlıyor.aynı bizim konu gibi nereden başladı ve neyle ilişkiliyiz şimdi belki unutmamış bile olsak, buradan nereye gitmeli ve neden gitmeli?fakat geldiğimizi biliyoruz.bizi gelirken getiren, iten bir şey olduğunu da.mesela mevlana "hamdım, piştim, yandım" diyor.bir yol, yönelim.yolu düşünmeye başlar başlamaz ve yürümek ister istemez sonu birbiriyle alakasız ve yinede belki çoğu da vaatkar o kadar çok yol göz kırpar ki...yine de insanoğlu çoğunu ıssız bırakmadı ve belki hepsinin bizden önce bir yürüyeni oldu.ordan istifade biz de yargılamaya başlayacağız "yolları"...
sevgili yoldaş,
YanıtlaSilbak mesela bir tarihi trajedi daha.kommensalizm biyolojide bir çeşit yaşam biçimi.pek çok türün bir arada olmaktan ortak bir fayda sağlaması esasına dayanıyor.tabi bunun insan ilişkilerinde ve insan yaşamında temel ilke olması gerekliliğini düşünmüş pek çok kıymetli şahsiyet olmuş.bütün varlıklarıyla mücadele etmişler güzel şeylerde söylemişler.bizde de çok onlardan.mesela:
"yarin yanağından gayrı paylaşmak için herşeyi..."
"kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
bu davet bizim.
yaşamak tek ve hür bir ağaç gibi
ve bir orman gibi kardeşçesine
bu hasret bizim"
büyük ruhlar geldi geçti onlar içinde.onlar niye başaramadılar?bambaşka bir dünya, yeni bir tasarım, ve vaadkar.peki neden olmadı.insanlığın en büyük hareketlerinden biri neden tüm vadedişlerinin tersine büyük bir yıkımla sonuçlandı?neden öyle oldu?
insan eşitliği meselesinin olamayışındaki insan isteksizliğinin sebebi neydi?hadi kimileri yukardaydılar diyelim, bunu kaybetmek istemediler.peki özellikle alçak kalmak isteyenler.yukarı çekilemeyenler?neden?ve o olağandışı tiplemelerdeki ilginç ruhsal zenginlikler.neden?
YanıtlaSilevet bir konuda kesinlikle aynı yerdeyiz.sen erdemi sapılanlarda arıyorsun, bense erdemle falan pek ilgilenmediğimden olsa gerek burada "neden" sorusuna bir cevap arıyorum.ve sapmamışları ben de çok yoksul buluyorum.koyunun dokuz bin yıllık evcillik serüvenindeki en büyük evrim beyninde oluyor.eskisine göre epey ufalıyor.yine de akıp giden bir sürünün güzelliğine kim içgeçirmezki.ve onun içeriğinde eriyip gitmediğine...
pek aziz "konuyla" heralde bir yerinden bir ilişki bulunabilecek bu yazılar silsilesini yinede onlarla paylaşma olasılığı olan ev sahibeme sonsuz sevgi ve şükranlar.haydi iyi geceler.
YanıtlaSilbunca zırvalamadan sonra "yol" biraz daha belirgin hale gelmeli.getirelim...
YanıtlaSil"biz aykırı olanlar, vicdanımızı ve gözümüzü "insan" bitkisinin şimdiye dek, nasıl ve nerede, en güçlü bir biçimde belli bir yüksekliğe eriştiği sorusuna açıyoruz; bunun her zaman aykırı koşullarda olduğunu düşünüyoruz."
böylece başlıyoruz.
bir yerlere gitmeden evvel durduğumuz yerde bazı sorular sormalı.ruhun pek çok ülkesinin vatandaşı yada en azından konuğu olarak, herhangi bir yere gitmeye kalkmaksızın neden rotayı yeniden ve direkt olarak kadının ülkesine çevirmiyoruz.başkalarının bilmeyipte benim bildiğim yerlerin rehberliğini üstleneceğime neden benim bilmediğim yerleri keşfe çıkmıyorum.bu arada sanki dümenin de sahibi olmuşum, almış götürüyorum...
YanıtlaSilJean-Baptiste Grenouille kokuyu kullanarak büyüleyen adamdı.kadının da dehasından bahsetmiştim.açmam istenmişti.dehası şurdadır ki; algıyı tanır ve onu yönetmeyi becerir.grenouille nasıl ki insan hislerini yönlerdirmeyi başarmış ve özellikle sevgiyi yönetmenin ve hatta onun dozlarının hakimi olmuşsa -tabi roman ve farazi- yani mesela ona karşı sempati, ona aşk, ona tapınma ve en ileri boyutta onu parçalayıp yeme arzusu...parçalayıp yeme arzusundan bahsedemesek de kadın sevginin dozlarını ayarlamayı başaramıyor mu?tapınacak boyutta sevgi uyandırabilmesi tesadüf yada yaratıcının kendisine bahşettiği bir lütuf mu, yoksa çok büyük bir ustalık ve disiplinle elde edilen akıl oyunları silsilesi mi?
hareketlerinin kontrollü ve bir nizam içinde olduğunu, gözlediğini ve hesap yaptığını dikkate alırsak ve biz erkek milleti gibi pek lambur lumbur olmadıklarını da hesaba katarsak, kadınlar algıyı özellikle görsel algıyı mükemmel yönetenler değil mi?yine de Jean-Baptiste Grenouille le aynı sıkıntı sanırım onları da boğuyor.istedikleri algısal sihri yaratsınlar, ister romandaki gibi koku, ister genelde kadının yaptığı gibi görsel, bütün süslerinden arındıkları zaman geriye kalan öz yani kendileri, tıpkı grenouille nin kokmaması gibi biraz "hiç" değil mi?kadının ruhu sanki sığ.derin denizlerden pek hoşlanmadığını hissetmişimdir, kıyılara hakimde olsalar ufkun ötesine giden maceralardan pek hazzetmiyorlar.
kadınlar hakkında bir erkeğin bu kadar gevezelik yapması yeter.bir konuğunda bu kadar konuşması fazla.şimdi biraz suskunluğa gömülelim ve değerli ev sahibemle, varsa eğer kıymetli kadın konukların "kadın" hakkında öğreteceklerini dinleyelim.ki eğer konuşmacı bulabilirsek...
et sever misin?bence etin kendisinden çok pişireni önemlidir.ben ete bayılırım.eğer intihar eğilimlerimi günün birinde tatmin etmeye kalksam bunu etle yapardım.ölesiye yerdim.atın ölümü arpadan olacaksa benim ölümüm de etten olmalı.
YanıtlaSilsen hiç bir şeyler kestin mi?pek kadınsı olmayan bir iş gibi.ama yinede belki kesmişsindir.sonra yüzme.ılık eti hissederek ve bu son derece mükemmel yapıyı büyük bir hayranlıkla izleyerek.
hiç kurban kestin mi?annem mükemmel yapardı bu işi.kadın deyince de pek çeşitli kadın var ama hangisini anlayacağız.evet sanırım eskiden kadın biraz daha gerilerde olan bişeydi ama "ana" ciddi bir kudsiyete sahipti.bence kadının güçlendiği bu çağ ananın tüm eski imtiyazlarını alıp götürüyor.bir yer tamamlanırken neden bir yerler hep eksiliyor?hayırlı bayramlar...
şimdi bu et sevgisinden ve de sevginin değişik aşamalarından falan bahsedince aklıma mareşal idi amin geldi.ilginç bir et sevgisi olan bu devlet başkanı manzara olarak ta sanırım küçük bir pınar kıyısını tercih ediyormuş.ugandayı nizama sokan büyük devlet başkanı idi amin!
YanıtlaSilve dünyayı nizama sokmaya kalkanlar var.bir kısmı kuvvetli bir tufan gibi yıkmak istiyor herşeyi.neron romayı yaktı evet ama bunu yapan adam kaçığın teki miydi, yoksa akla yatkın sebepleri var mıydı?ya da biraz şizofrenik büyük dehaların sebep olduğu muazzam insan disiplinleri.bunlar da kalıplar diktiler ve her şeyi yeni baştan dizayn ettiler.bunu ilk yaptıkları zaman pek sorun olmuyordu çünkü yaşadıkları çağa göre epey devrimciydiler.sonra kurdukları yaşam disiplinleri ilk anlarında esnekti, bağnaz kalıplar henüz onlar sağken sertleşip biçimlenmemişti.ne yazık ki onlardan miras kalan ve gittikçe esnekliğini kaybeden bu ruhsal yapılanmalar belli bir süre sonra o kadar sert ve eziyet verici hale geldi ki, sonraki çağlarda yaşayanlar için eziyet kaynağına dönüştü.dünya şizofrenik dehalara çok şey borçludur.fakat artık onların zamanı da geçti.
aslında güzel bir çağda yaşıyoruz.artık egemenler bölgesel hakimiyetin ötesinde dünya hakimiyetine oynuyorlar.e bu kadar hararetli oyunlar oynanırken bireysel başkaldırıların pek de işe yarama şansı olmuyor.fakat egemenlerin işi en büyük olunca sıradan insanlara kendi küçük dünyalarını kurma fırsatı çıktı.biraz da böyle olması teşvik edildi ki, büyüklerin işine sıradanlar karışıp durmasın.ve şimdi bu çağda "sevin" deniyor.sevin onu, en çok onu...
bununda geçerli bir yanı yok değil.güç saplantısına kapılmamış ve son derece görsel etkileyiciliğe vede çekiciliğe sahip olmaktansa çok daha farklı bir kadın profili çizen "o" olmuş olsaydı, sanırım ben bile böyle oraya buraya sürtünüp durmakla uğraşmazdım.
cengiz aytmatov anlatır onu.hiç okudun mu bilmiyorum, ama bak filmi var ondan uyarlama meşhur hemde baya: "selvi boylum al yazmalım".asya, cemile, aliman...korkardım öyle bir kadından.çünkü onun yanındayken "utanırdım"...
monolog seven birisin anlaşılan, adsız.
Silben sahnedeyken fazlaca kalabalık kalmaz.sevmiyorum desem bu oyunu iki kişi sürdürmeye gelir miydin?bence gelmezdin.bu yüzden otur izle.hayrına olan odur çok sevgili lalehan.
YanıtlaSiladsız, anlatmak istediğim tam da buydu zaten. sahnede tek tabanca kalıp dinlenmek istiyorsun doyumsuzca. ben ise, bunun için blogun uygun olmadığını söylüyorum.
Silben, diyaloğun ve fikir alışverişinin olduğu yerde varım. sahne şovunda yokum. tartışmamız, tartışmaya benziyorken güzeldi.
sana başarılar dilerim adsız.