13 Ağustos 2012 Pazartesi

Hangisi Doğru?

Doğru bir yaşam formu yok aslında. Monogamik veya poligamik ilişki yaşayabilirsiniz. Çekirdek bir aile kurabilir veya yalnız yaşayabilir ya da komün hayatı benimseyebilirsiniz. Çocuk sahibi olmak isterseniz iki yaşında kreşe başlatabilir ve okul eğitimi almasını sağlarken siz de çok sevdiğiniz kariyerinize, şehir hayatına devam edebilir veya dünyayı dolaşırken eğitimini bizzat siz üstlenebilirsiniz. Bir adada veya metropolde yaşamayı tercih edebilirsiniz. Kendi yaptığınız mütevazı bir kulübede yaşamayı veya yıllarca borcunu ödeyeceğiniz mortgage kredisiyle alacağınız evde yaşamayı seçebilirsiniz. 

Bu liste uzar gider ve hepsi de farklı yaşam biçimleridir. Aynı şekilde, tepeden tırnağa örtünebilir ve başka üç kadınla evde oturup kocanızı bekleyebilir veya elbisenizle sabah işe gidip tıpkı kocanızın yaptığı gibi akşam eve dönersiniz. Hiçbiri doğru veya yanlış değil. Çünkü mesele doğru/yanlış olmak değil. Mesele, tek yönlü bir düşünceyle, çıkar kollayarak belirlenmiş bir yaşam biçiminin dayatılması. 

Burada tek yönlü düşünceyle demek istediğim şovenist eril zihniyet, yaşam biçiminden kastım dini referanslar, dayatan; aynı zihniyete sahip erkek ve dayatılan da; söz konusu sistemde yaşayan kadın. Eğer işin içinde böyle bir dayatma, zorlama olmasaydı kadınların böyle yaşamayı tercih etmesi beni hiç rahatsız etmez, blogda da konu etmezdim (tıpkı türban meselesinde savunduğum gibi). Ancak şu fotoğraf bahsettiğim dayatmanın açık ve net kanıtı... Şu gerçekle yüzleşelim; fotoğraftaki kadınlar sadece olimpiyatlara ilk defa Suudi kadın atlet gönderilmesinin heyecanıyla izlemiyorlar Sarah Attar'ı. Bu heyecanı bastıran birşey var ve o da gıpta etmeleri. 


Bu mesele bir yana, bu sırada biz de kadın atletlerimizi omuzları sansürlenmiş vaziyette görebiliyoruz bazı gazetelerimizde. Aynı zihniyetin ancak bir parça izin verilen tezahürü. Dini referanslara, eril manipülasyonlara öykünmek ama yapamamak. Arada sıkışıp kalmak ve neticede böyle gülünç olmak... Bunu yapan gazeteyi ifşa etmekten tabi ki çekinmeyeceğim; bildiğim kadarıyla Vakit gazetesi yaptı bunu. Utanmalarını dilerdim ama tabi ki utanmazlar ve üstüne bir de bunu eleştirenlere saldırırlar "utanmanız yok mu" diye. 


Bu fotoğrafı da yazının başında ifade ettiğim gibi "doğru olan budur" diye koymuyorum. Doğru değil, sadece doğal. Yanlış da değil, çünkü yine doğal. Batı kültürünü, moderniteyi kör bir şekilde savunduğumu /savunduğumuzu zannedenlere lafım şudur: Doğamızı hazmettiğimiz ölçüde kendimizle bütün, barışık ve mutluyuz. Eğer bunu Ortadoğu ülkelerinde görseydik, bu coğrafyadan örnek verirdik.

Bu işteki en ironik şey ise; söz ettiğim dayatmanın referans aldığı dinin (ve her dinin) temel amacının "doğru yaşam biçimine yöneltmek" olması. 

Görseller sırasıyla: Fayez Nureldine, Vakit Gazetesi ve Getty Images.                                                                                                                                                                                    

2 yorum:

  1. 'Doğamızı hazmettiğimiz ölçüde kendimizle bütün, barışık ve mutluyuz.' sanırım çoktan özümüzü kaybettik ve bir türlü mutlu olamıyoruz olamayacağız :/
    ayrıca bunu söylemeden geçemeyeceğim neyin kafasını yasıyor bu gazetedekiler?

    yine güzel bir yazı lale-han?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. neyin kafasını yaşıyorlar ben de merak ediyorum, bu kadar gülünç olmak pahasına mutlularsa ben de istiyorum =P teşekkür ederim esgiss'cim ;)

      Sil

Lütfen çekinmeyiniz, yorumlayınız, tartışalım =)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...