14 Ocak 2013 Pazartesi

Tek eşlilik

Tek eşlilik, sadakat, ihanet ve çok eşlilik konularından bir çok kez bahsettik ama işin özü hakkında çok fazla konuşmamıştık. Tek eşliliğin kökeninde kıskançlık, mal paylaşımı, din ve erkek hegemonyası olduğundan bu konu dönüp dolaşıp yine toplumların kadın-erkek ilişkilerine bakış açılarındaki farklılıkları göz önüne getiriyor.  Adam Philips, Monogamy adlı kitabında bu konuyu irdelerken marjinal sorular sorarak okuyucunun kafasında hafakanlara yol açıyor. Tek eşlilik konusuna girmeden önce biz de sorulması gereken soruları şimdiden soruyoruz:


-Aşk sadece seksüel çekim midir?
-Aşk sadece duygusal çekim midir?
-Aşk hem duygusal hem cinsel paylaşımın tutkulu olması mıdır?
-Evlilik illa ki aşkı da içinde barındırmalı mı?
-Evlilik kavramının içinde aşk var mıdır?
-Evlilik sadece çiftlerin mantıken uyuşması mıdır?
-Evlilik sonrası ne tür bir sadakat beklentisi içinde olmalıyız? Duygusal sadakat mi cinsel sadakat mi? Ya da her ikisi de mi olmalı?
-Tek eşliliğin sebeplerinden biri olan "kıskançlık" bencillik midir?

Bu sorduğum sorular toplumların hayata bakış açılarına göre değişim gösteren kültürel sorunlardır. Yani verilecek cevapların her biri kişiye özeldir ve kişiye göre doğru olandır. Ben bu sorulara doğru cevap vermeye çalışmayacağım. Burada irdelenmesi gereken yukarıdaki soruların cevabı değil ne olduğudur.

Aşkın tanımı bir çok kişiye göre değişeceğinden aşk sadece cinsel ya da duygusal çekim değildir. Ayrı ayrı cinsel ya da duygusal çekim de değildir. Aşk kişinin kendi içinde yaşadığıdır, gerilimdir. Kimine göre kişinin partnerinden beklentileridir aşk. Bana göre de çiftlerin biri birileri ile her konuda uyum sağlamasıdır. Uyumdur. Biri partnerinden sadakat beklerken diğeri sadakate önem vermiyorsa ortada zaten bir aşk ilişkisi yoktur. Bakın ben de kendi aşk tanımımı yaptım. Ama bir çoğunuz buna katılmayacak. Demek ki sana göre olan aşk bana göre değil.

İnsan doğası gereği hayvan olduğundan cinsel arzuları da hayvanidir. Ve hayvani isteklerin temelinde yalnızca iç güdü vardır. Bazen duygusal olarak etkilendiğiniz biriyle cinsel bir uyum yakalayamazsınız. Sebebi tam da budur. Cinsellik hormonlar tarafından kontrol edilir ve ne yaparsanız yapın duygusal bütünlüğü yakaladığınız kişide eğer cinsel uyumu BİR KEZ yakalayamadıysanız asla yakalayamazsınız. Enzimlerin anahtar-kilit ilişkisine benzeyen bu olay da uyum tamamen hücrelerin kontrolündedir ve duygularınızın kontrolü dışındadır. Duygular, hücrelere etki edemez. Tam aksine hücreleriniz aynı zamanda duygusal olarak etkileneceği kişiyi zaten bilir. (Tıpkı kadınların aşık oldukları erkeklerin zengin çıkması gibi..Yani kadın zengin erkeği aramaz aşık olduğu erkek zaten zenginmiştir.) Bu bağlamda seksologların, cinsellikleri sorunlu olan çiftler üzerinde cinselliklerini iyileştirme üzerine yaptıkları çabaların çoğunluğu boşunadır. Buna rağmen cinsel olarak uyumlu olduğumuz kişiyle duygusal bütünlük yaşayamadığımız da çok olmuştur ama aşkın bununla bir ilgisi yoktur. Aşk sadece cinsel uyum da istemez. Bazen de hiç istemez..

Cinsel arzular oynaşmak ister, rutinliği sevmez, elde etmek ister. Kabul edilmek, heyecan yaşamak ve ayrıcalık ister. Bazı kadınların evli erkekleri ayartma isteklerinin altında yatan sebep budur. Evli bir erkeği elde etmenin ve baştan çıkarmanın çekiciliğine karşılık aynı kadın birlikte olduğu erkeğin bir başkası tarafından elde edildiği düşüncesi karşısında çıldıracaktır. İnsanlar tek ve benzersiz olmak ister. Bu bencilliktir. Kendisiyle çeliştiği bu güdüleri yenebilen ise tabiri caizse tanrıdır.

Evlilikte sadakat beklentisinin altında yatan bir çok sebep vardır. Aile düzeni, çocukların düzenli olarak yetiştirilmesi, mal paylaşımında doğacak olan ayrılıkların önlenmesi v.s Sebeplerin bir çoğu geçmiş zamanlarda yaşanmış olan acı deneyimlerin sonuçları olarak ortaya çıkmıştır. Tamamen insanidir ve dinlerin ürünüdür. Din(insan) dünyada düzen ister. Her şeyin kontrol altında olmasını ister. Günümüzde en azından istenmeyen gebelikler önlenebildiği için yukarıdaki bir çok sebep artık sebep olmanın dışında kalmıştır. Bugün evlilikte çiftlerden sadakat beklemenin altında yatan tek sebep kıskançlıktır. O yüzden evlilikte partnerden sadakat beklemek sadece insani bir güdüdür ve kıskançlıktır ayrıca duygusal ya da cinsel olarak sadık olmayana suçlu gözüyle bakmak da yanlış bir davranıştır. Hazmedilmesi zor iddialar ama dünya üzerinde yaşanılan budur. Clint Eastwood filmlerinde bu konuları başarıyla işlemiştir.

Bir çok evlilik, maddi ve/veya manevi birlikteliğin ürünüdür. Evlilikte sadakat aranması kişisel/kültürel değerlere göre değişkenlik gösterir. Evlilikte sadakat aranmasının altında yatan sebepleri sıraladıktan ve sadakatin gerekli olmadığını belirttikten sonra 'aşkta sadakat'ten bahsedelim. Aşkta ise durum insan bünyesinde hafakanlar yaratacak cinstendir. Ne yaparsanız yapın aşkta karakterinizden ödün vermek zorunda kalırsınız bazen. Çünkü aşk nazlıdır. Sevmediğiniz bir çok özellik sevdiğiniz kişide size güzel görünebilir. Kriterleriniz alt üst olur. Çünkü karşınızdakine beslediğiniz güçlü duygular tutkuya dönüşmüştür. Bu tutkular karşısında o kişiye cinsel yönden sadık olmanız da beklenmemeli. Çünkü siz ne kadar kendinizi dizginlemeye çalışırsanız o kadar 'çok eşliliğe' doğru yol alırsınız. Çünkü bedensel arzular doyumsuzdur ve asla tatmin edilemez. Çünkü bedensel arzuları güçlü duygular kontrol edemez. Tüm bunların bilincinde insan aşık olduğu kişiye karşı sadık olmak ister hep. Bu ikilemi sürekli yaşar. Ne kadar özgürlük yanlısı ya da bohem olursanız olun aşık olduğunuzda sadakat beklentisi içine girersiniz. Bunun altında yatan sebep ise eşinizin başkasıyla cinsel uyum ve tatmininin sizinle olan duygusal/cinsel uyum ve çekiminin önüne geçeceği korkusudur. Yani birlikte olduğunuz kişinin cinsel olarak başkası tarafından tatmin edildiğinde sizi bırakıp ona gideceği endişesi taşırsınız ki bu yine kıskançlık kaynaklı görünse de onu kaybetme endişesi gibi masum bir sebebi de bünyesinde barındırır. Çünkü onu o kadar çok sevmişsinizdir ki onun cinsel olarak başkası ile mutlu olduğu düşüncesi bir yana onu tamamen kaybetmekten korkarsınız aslında..



Çok anlamlı bir günden..

12 yorum:

  1. Oldukça "açık sözlü" ve güzel bir yazı... Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Aslında tüm canlılar bencildir Erkek Adam, varlığını sürdürmek için hep kendi çıkarını öncelikli olarak koruyacaklardır. İnsan, bunun yanına bir de tek ve benzersiz olma isteğini ekler. Bunun da altında insanın egosu ve aşkınlık duygusu yatıyor olsa gerek. Aynı özelliğinin bir sonucu olarak da genlerini aktarma, kendinden bir parçayı yeni bir vücuda miras bırakma güdüsünü barındırır. Tüm bu kovalamaca, entrika, aldatma, sadakat oyunlarını da bu güdünün ekseninde oynarız aslında. Kimse de kimseye açık açık demez "sen benim için sadece olası en iyi yavruyu elde etmedeki araçsın" diye. bunun yerine şiirler yazar ve yırtarız, sevişir ve dövüşürüz, kaçarız ve kovalarız vs..

    hâlâ sadakat kavramının empoze edilmiş ahlâk kavramının içine katılan bir sözcük olmaktan öteye gidemeyeceğini düşünürüm.

    "Duygular, hücrelere etki edemez. Tam aksine hücreleriniz aynı zamanda duygusal olarak etkileneceği kişiyi zaten bilir." demişsin Erkek Adam, fakat pek katılmıyorum ben buna. Hücreler, sosyal hayatımıza ve duygusal yanımıza dair nasıl bir yönlendirmede bulunabilir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bir erkek arkadaşım anlatmıştı:
      "onunla internet üzerinden tanıştım. o yıllarda 20'li yaşlarımdaydım o ise 30'lu yaşlarda. geceleri sürekli msn üzerinden görüşür, yazışırdık. fotoğraflarımızı gösterdik birbirimize. fotoğrafında sevimli bir kadına benziyordu yazışmaları ise öylesine samimi ve sıcaktı ki ondan çok etkilenmeye başlamıştım. sonrasında ben ona şiirler yazmaya başladım. o da bana erotik cümlelerle karşılık veriyordu . onu çok istiyordum. buluşmaya karar verdik. çok heyecanlıydım ta ki onu karşı sokağın başında görene kadar. bana el sallıyordu. o kadar itici o kadar çirkin gelmişti. anlamıyorum. nasıl olabilir bu? bütün duygularımı depreştiren ve telefonda sesi beni tahrik edip bütün vücudumu ateşleyen bu kadın(buraya kadar senin dediğin gibi duygular hücrelere etki edebiliyor) nasıl bu kadar itici olabilirdi? çok kısa boylu, üstelik öyle bir suratı var ki insanın içindeki tüm iyi hissi alıp götürüyor. normalde hiç bir insanı çirkin bulmam ama bu öyle bir ucube ki(tüm o bahsettiğin hücrelere etki eden duygunun gücü buraya kadar sürüyor bundan sonra hücreler devreye giriyor, gözün gördüğü beyinde bir algı ve hissiyat oluşturuyor ve bu algı o kişinin birikimlerine uyum sağlamıyor ve sonuç hüsran)tabi ki bu birikim aslında o kadının tercih edilmeme sebebi değil. arkadaşımın bu tepkisi, onun deneyimleri sonucu kafasında oluşturduğu paradigmanın o kadını kendisine uygun olmadığına işaret etmesidir.

      arkadaşım aslında hislerini çok iyi gizleyen biriydi fakat bu kadının karşısında hislerini gizleyememiş. gülen yüzü solmuş, donmuş kalmış. kadın da bunu anlamış ve arkadaşımı o yaşına rağmen bu toy hareketinden ötürü olgun olamayışıyla yargılamış ve o gün sadece nezaket gereği beraber bir yemek yiyip bir daha hiç görüşmemişler.

      Sil
    2. anladığım kadarıyla, olası bir ilişkiye kadının dış görünüşü değil, adamın toyluğu geçit vermemiş. bu açıdan, taraflar için iyi birşey olmuştur belki de. çünkü pasajda geçtiği kadarıyla, adamın tarif ettiği kadın, birçok erkeğin isteyebileceği bir kadın.

      düşündüğünden daha güzel olması halinde zihnindeki paradigmayı seve seve terk edecek veya o paradigmayı sadece "upgrade" edecek olan erkek, kadını düşündüğünden daha çirkin bulunca tüm hevesi, ümitleri kırılıyor, öyle mi?

      bu da erkeklerin zayıflığı olsa gerek.

      Sil
    3. aslında zayıflık değil bu. düşününce erkek haklı da. haksız olduğu yanı görmediği birine karşı kendini kaptırması ve beklentilerini arttırması. o ana kadar karşı tarafa da kendine de umut vermemeliydi. kadını çirkin bulunca hevesi kaçması gayet doğal ve normal. ne yani beğenmediği halde beğeniyormuş gibi mi yapsaydı? asıl o zaman her iki taraf içinde daha acınası ve aciz bir durum olurdu. sence de öyle değil mi?

      Sil
    4. elbette beğenmediği hâlde beğenmiş gibi yapmamalı kişi.. ayrıldığımız nokta şurası sanırım: beğenmiş veya beğenmemiş olsun, duygusal bir yakınlığın başlaması için bir kriter olmamalı bu. kadın da bakar elbet ilk başta dış görünüşe ama o kadar da önemsemez. erkeklerin belki de elinde değildir bunu pek anlayamam ama bana adil gelmiyor bu kadar fiziksel odaklı karar almak ya da hislere sahip olmak.

      beğenirse zaten bunu belirtecektir ve karşısındaki de bundan hoşnut olacaktır ancak beğenmez ise karşısındakini itmeden onu tanımak için zaman harcayabilmeli. en azından önceden hatırı sayılır bir zihinsel/ruhsal uyum söz konusuysa.

      Sil
    5. peki sen de şu olur mu?
      ilk görüşte fiziksel olarak beğenmediğin halde sonradan karakterini beğendiğin için hoşlandığın kişi oldu mu mesela?

      Sil
    6. o zaman hem kendine hem de o kişiye büyük eziyet etmişsin derim. çünkü o ilişki ilk başta kendini sonradan sevmeye alıştırdığın fakat normalde sevmediğin o özelliğinden dolayı bitecektir sonrasında. kadınlardaki problem bu. asırlardır genlerine işlemiş olan merhamet duygusu. sevmeye zorlamak kendini..başta olmuyorsa bırakacaksın. asıl yüce olan bu duygudur..

      Sil
    7. inan hiç ilgisi yok Erkek Adam. karakterleri sağlam olsaydı (ve kişisel olabilecek başka birkaç şey) uzun yıllar sürebilirdi o ilişkiler. merhamete ihtiyacı yoktur erkeklerin bizim gözümüzde. ama kadına her koşulda değer verdiğini belli eden erkeklere merhamet ederiz. bu neden kötü birşey olsun?

      herşey bir yana, zamanının ve bulunduğu coğrafyanın güzellik normlarına uymuyor diye insanlar sevilmeyi hak etmez mi? dış görünüş dediğin şey "iyi" genlerden başka şey değil.

      Sil
    8. zamanın ve bulunduğu coğrafyanın güzellik normlarına uymadığının farkında olan ve bu durumu sevmeye bahane etmeyen kadınlar hariç tabi. o kadınlar zaten zamanın normlarını da kriter olarak kabul etmezler. ben burada sana sorup senden cevap alırken senin gibi düşünmeyenleri kapsayan yanıtlar verdim. herkes senin gibi düşünmüyor tabi ki..ama gözüne hoş gelmediği halde başka özelliklerinden dolayı kendini o kişiye karşı sevmeye zorlamak; "kendini kandırmak" ve bu bana göre değil mesela..

      Sil
    9. belki de sevmek, göze hoş gelme duygusuna kıyasla daha baskın ve güçlü bir duygudur?

      dünyada nice aşklar oldu sırf kadın beklentilerden daha çirkin diye kitlelerin anlam veremediği.. ama oldu işte.

      Sil

Lütfen çekinmeyiniz, yorumlayınız, tartışalım =)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...