Bir arkadaşımla beraber bir film izliyoruz. Üstü kapalı geçilen bir sevişme sahnesinin ardından klasik bir ‘ertesi sabah’ sahnesinde malum çift görünüyor ekranda. Arkadaşım şöyle bir tepki veriyor: “Oh, adam mutlu tabii!” Bu resimdeki yanlış ne?
Yanlış anlaşılmayı önlemek için vurgulamalıyım; söz konusu tepki, çift aynı anda ekranda görünürken verildi, sadece adam görünürken değil. Öyleyse “sadece” adamın mutlu olduğuna kanaat getirmiş olmalı. Onun gözünde kadın “lütfetti” ve adamı mutlu etmek için “sabretti”. Bu tepkiyi veren kişi görece eski kuşaktan da olsa yükseköğrenim görmüş (gerçi eğitim seviyesinin kişinin davranış ve algılarına olan ilgisine şahsi inancım oldukça zayıf ama bu ayrı bir konu) ve oldukça kültürlü bir kadın. Peki sosyo-kültürel seviyenin de sahneden çekildiği durumda önem kazanan etmen nedir?
Joker kavramımız: Toplumsal algılar. Peki toplumsal algılarımızı şekillendiren nelerdir? Tarih, din, dönüşen uygarlıklar ve bütün bu süreçlerin gelişiminde direkt etkin olan erkek faktörü: Aktif olan, entelekt ve fiziksel gücü daha fazla olan, sürekli eylemde bulunan ve gücü elinde tutmayı seven cins… Erkek okurlardan ricam; işi duygusallığa vurup alınganlık yapmamalarıdır- zira bunlar biyolojik gerçeklerdir. Hatta şahsi fikrim, erkeğin sahip olduğu bu özelliklerin doğanın dengesi ve devinimi için elzem olduğu yönündedir. Peki her şey dengeliyse sorun veya dengesizlik nerede başladı? Memnun olmadığımız toplumsal algılarımız nasıl şekillendirilmiş olabilir?
İşte sorun –bana göre- tam da burada başlıyor. Yani o bıçak sırtı denge ya hiç olmadı ya da bazı nedenlere bağlı olarak bozuldu. Bu nedenlere dair bazı tahminlerim; erkeklerin birtakım insani zayıflıklara yenildikleri yönünde: Ego tatmini ve güç kazanmak adına hırs içinde savaşmaları ve tüm diğer yaptıkları… Kimi zaman hükümdar, bazen de toprak veya üretim araçları sahibi oldu. Her durumda gücünü kullanıp kadınlara da sahip olmaya çalıştı ve aslında bunu başardı. Peki sadece güç sahibi erkek mi bütün bu sistemin sorumlusu? Tabii ki hayır. Ancak güç sahibi olma özlemiyle bu figürleri taklit eden erkek toplumun her katmanında vardı. Kadının da gösterdiği zayıflıklar göz ardı edilemez, fakat bu ayrıca ele alınması gereken bir konu. Biz şimdi daha etkin olan, güç sahibi erkeklere değinelim.
Sözgelimi; hükümdar/kral/padişah olduğunda erkek, her şeye sahip olmak istedi, kadınlara bile. Bu durumda “koruma altına aldığı” kadınlardan istediği zaman cinsel ihtiyaçlarını gidermelerini bekledi, ne de olsa onlar ona ‘aittir’ ve hatta bir şekilde ‘borçludurlar’. Bu durumdan biraz farklılık gösteren ama yine de aynı temele oturan, üretim araçları veya toprak sahibini alalım. Bu sefer de ekonomik gücünü kullanarak kadına bu güçten yararlanması karşılığında ondan her türlü – ve tabii ki cinsel – beklenti içine girmesi işten bile değildir. Böylece geldiğimiz nokta şu: Cinselliğini istediği zaman kendi iradesiyle, bu yüzden de özgürlük içinde yaşayan erkek; talep edildiği/emredildiği/karşılığı ödendiği zaman yaşayan ise kadın. Bu koşullarda yaşandığı zaman, bunun adı cinsellik olmaktan çıkar, yapması mecbur hale gelen bir “iş”e şüphesiz bazen de katlanılması gereken bir “eziyet”e dönüşür. Çünkü eylemlerimize verdiğimiz isimler, eylemlerin gerektirdiği fiziksel aktiviteden ziyade nasıl duygularla / zihnimizde nelerle ilişkilendirdiğimizle ilgilidir daha çok. Ancak bunu kendimize saklamayı yeğleriz ve çoğunluğun veya dominant olanın tercih edeceği kavramı kullanırız.
Dolayısıyla en başta bahsettiğim arkadaşım gibi pek çok kadın, kendisiyle cinselliği aynı cümle içinde kullanıyorsa, gerçekten cinsel ilişkiden bahsettiğine inanmayın – onun için daha çok katlanılması gereken eziyet, sabredilmesi gereken süreçtir.
L
Kadınların da bilinç altlarında sahiplenilmek yatıyor. Ben bu duruma şaşıyorum. Yani bir kadın ait olmak istiyor şuursuzca. Bir yemekte partnerime hak ettiği değeri veriyorum: Örneğin önden yol veriyorum sandalyesini çekiyorum masasına oturması için ama her ne hikmetse tüm bu hareketler onu tatmin etmiyor ve karşındaki insan kabalık, maçoluk ve talepkar olmanı bekliyor. çünkü kadının psikolojisine yerleştirilmiş bu erkek profili.. erkek dediğin kızar, bağırır, çağırır, ister, zorla sahip olur..bunu yapmadığında erkek bile sayılmayabiliyorsun. daha kötülerini de gördüm: kız, erkek arkadaşı tarafından zorlamayla cinsel ilişkiye girmişti ve şimdi ise normal yolla kendi isteğiyle cinsel ilişkiye giremiyor illa tecavüz istiyor deyim yerindeyse..
YanıtlaSilErkek Adam;
YanıtlaSilDediklerin benim de arasıra kafamı kurcalayan şeyler. Ancak sanmıyorum ki bu saydığın özellikler (kabalık, maçoluk vs) her kadının istediği şeyler olsun. Gel gelelim tarif ettiğin bu kadınların sayısı oldukça fazla. Genelleme yaptığım anda durumla örtüşmeyen az bir kesimi muallakta bırakmış olacağım elbette ama bu kadınlar hakkındaki gözlemlerim çoğunlukla: 1-muhafazakar bir altyapıdan geliyor olmaları, 2- çocukluğunda baba figürünün özdeşleştirildiği "koruma" davranışlarından yoksun kalmış olması. Belki başka nedenler de vardır. Bu konuya 1. madde daha yakın gibi görünüyor bana, eğer öyleyse "muhafaza edilen" gelenekler, adetler ve sonucunda algılar rol oynuyorsa, cinselliğin erkeğin "hakkı" olduğunu ve kadının da buna "uyum sağlama, boyun eğme" durumunda olduğunu düşünen bir zihniyete sahip kadınlardan bahsediyorsak tam da dediğin davranışları olumlaması, benimsemesi ve hatta istemesi çok doğal. Bu düşünceye göre çizilen kadın profili bu olduğundan kadın gibi hissetmek istiyorsa bununla özdeşleşmek çabasında olacaktır. Kendi isteğiyle cinsel ilişkiye girmeyi değil de tecavüzü yeğlemesi de bence tam olarak bundan..